Hüsrev’le beraber bu büyük ve ağır ve kıymettar hizmet-i
kur’âniyeye kemâl-i tesanüdle çalışmak lâzımdır.
sakın, dikkat ediniz! İhtilâf-ı meşrebinizden ve zaif da-
marlarınızdan ve derd-i maişet zaruretinizden ehl-i dalâ-
let istifade edip, birbirinizi tenkit ettirmeye meydan ver-
meyiniz. Meşveret-i şer’iye ile reylerinizi teşettütten mu-
hafaza ediniz. İhlâs risalesinin düsturlarını her vakit göz
önünüzde bulundurunuz. Yoksa, az bir ihtilâf, bu vakitte
Risale-i Nur
’a büyük bir zarar verebilir. Hatta, sizden sak-
lamam, işte şimdi Feyzi de emin de biliyorlar ki, mâbey-
ninizde gayet ehemmiyetsiz bir tenkit, bize burada zarar
veriyor gibi, size, hiç bilmediğim hâlde, bu noktaya dâir
iki mektup yazdım ve ruhen çok endişe ediyordum.
“Acaba yeni bir taarruz mu var?” diye muztarip idim.
Hem, o zarardandır ki, mübarek Hüsrev’in gelmesiyle
yeni bir şevk ve sür’atle bize
Hizb-i Nurî’
nin arkasına il-
hak edilen münacat parçası on beş gün tehire uğradı.
on beş gün evvel bize geleceğini tahmin ediyordum.
İnsan kusursuz olmaz. Ve rakipsiz de olmaz.
Risale-i
Nur
’un kahraman şakirtleri her müşkülâta galebe ettikle-
ri gibi, inşaallah bu ehemmiyetli ve dehşetli mevsimde
yine galebe ederler. safvet ve ihlâslarını bozmayacaklar
ve hizmetlerine fütur getirmeyecekler. siz, tedbir-i
maddiyeyi benden daha iyi bilirsiniz; fakat, madem Hüs-
rev’le rüştü,
Risale-i Nur
’da çok ehemmiyetli rükünlerdir.
Hem etraflarında,
Risale-i Nur
’un çok ehemmiyetli şakirt-
leri var. Ve madem Hafız Ali, tahirî, Hafız Mustafa,
dair:
alakalı, ilgili.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
derd-i maişet:
geçim derdi ve
zorluğu, geçim sıkıntısı.
düstur:
kanun, kural, esas.
ehemmiyetli:
önemli.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yoldan
çıkanlar, azgın ve sapkın kimse-
ler.
endişe:
kaygı.
evvel:
önce.
fütur:
zayıflık, gevşeklik, usanç.
galebe:
galip gelme, üstünlük.
gayet:
son derece.
hizb-i nurî:
Nur’a ait hizb adında
bir duâ.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’an hiz-
meti.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf Al-
lah rızası için yapma.
ihtilâf:
ayrılık, bir konuda farklı
görüş ve düşünüş, fikir ayrılığı.
ihtilâf-ı meşrep:
ahlak ve huyla-
rın farklılığı, çeşitliliği.
ilhak:
ilâve etme, ekleme, katma.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
kemal-i tesanüt:
tam ve mü-
kemmel dayanışma.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
mabeyn:
ara.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
meşveret-i şer’iye:
dine, şe-
riata uygun olarak yapılan
meşveret.
muhafaza:
koruma.
muzdarip:
ıztırap çeken, sı-
kıntılı olan.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
münacat:
Allah’a dua ve yal-
varma maksadıyla yazılan şi-
ir.
müşkülât:
müşkiller, güçlük-
ler, zorluklar.
rey:
görüş, düşünce; oy.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
ruhen:
ruh ile.
rükün:
bir topluluğun en
önemli ve kuvvetli fertlerin-
den her biri.
saffet:
saflık, hâlislik, temizlik,
paklık.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şevk:
şiddetli arzu, istek; ke-
yif, neşe.
taarruz:
saldırma, sataşma,
ilişme.
tedbir-i maddiye:
maddî ted-
bir, maddeten alınan tedbir-
ler.
tehir:
erteleme, sonraya bı-
rakma.
tenkit:
eleştirme.
teşettüt:
dağınık olma, peri-
şaniyet.
zaif:
zayıf.
zaruret:
muhtaçlık, şiddetli
ihtiyaç içinde olma.
| 340 | K
astamonu
L
âhiKası