Kastamonu Lahikası - page 332

beyanında, seyahat-i kalbiye ile, her bir ism-i İlâhî, bu kâi-
nattaki bir âlemi nurlandırdığını ve zulümatı dağıttığını
gördüğüm gibi; aynen ve daha başka bir şekilde,
Cevşe-
nü’l-Kebir
ve
Risale-i Nur
ve
Hizb-i Nurî
dahi kâinatı
baştan başa nurlandırıyor, zulümat karanlıklarını dağıtı-
yor, gafletleri, tabiatları parça parça ediyor, ehl-i gaflet
ve ehl-i dalâletin altında saklanmak istedikleri perdeleri
yırtıyor gördüm; kâinatı, envaıyla pamuk gibi hallaç edi-
yor, taraklar ile tarıyor müşahede ettim. ehl-i dalâletin
boğulduğu en son ve en geniş kâinat perdelerinin arka-
sında, envar-ı tevhidi gösteriyor.
Ezcümle
: İki gün evvel, ism-i Hakem nüktesini okuyan
bir nakşî dervişi, güneşin ve manzumesinin bahsini,
Ri-
sale-i Nur
mesleğine vech-i tatbikini anlamamış. demiş:
“Bu da ehl-i fen ve kozmoğrafyacılar gibi bahseder.” te-
vehhüm etmiş. Yanımda ona okundu; ayıldı. “Bu, bütün
bütün başkadır” dedi. demek, kozmoğrafyacılar gibi,
ehl-i fennin en son ve geniş nokta-i istinatları ve medar-ı
gafletleri olan perdelerde nur-i ehadiyeti gösteriyor. ora-
da da düşmanlarını takip ediyor. en uzak tahassungâhla-
rını bozuyor. Her yerde, huzura bir yol gösteriyor. eğer
güneşe kaçsa, ona der: “o bir soba, bir lâmbadır. odu-
nunu, gazyağını veren kimdir? Bil, ayıl!” Başına vurur.
Hem kâinatı baştan başa âyineler hükmünde tecelli-
yat-ı esmaya mazhariyetlerini öyle gösteriyor ki, gafletin
imkânı olmuyor. Hiçbir şey, huzura mâni olmuyor. ehl-i
tarikat ve hakikat gibi, huzur-i daimî kazanmak için, kâi-
natı ya nefyetmek, veya unutmak ve hatıra getirmemek
âlem:
varlık sınıflarından her biri.
âyine:
ayna.
bahis:
konu.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
Cevşenü’l-Kebir:
büyük zırh an-
lamındaki Hz. Muhammed (a.s.m)
Efendimize vahiyle gelen, Esma-i
Hüsna’yı içine alan emsalsiz bir
münacat ve benzersiz bir dua.
derviş:
bir tarikate girmiş, onun
yasa ve törelerine bağlı kimse.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yoldan
çıkanlar, azgın ve sapkın kimse-
ler.
ehl-i fen:
fen ilimleri ile uğraşan-
lar.
ehl-i gaflet:
dünyaya daldığından
dolayı ahiretin farkında olmayan.
ehl-i hakikat:
hakikati arzula-
yanlar, gerçeği bulup onun peşin-
den gidenler; Allah adamı.
ehl-i tarikat:
tarikat ehli, kalbini
dünyanın fani işlerinden ayırıp,
Allah sevgisi ile bağlayan kimse-
ler.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
envar-ı tevhid:
tevhit nurları, Al-
lah’ın birliğine inanmanın meyda-
na getirdiği aydınlıklar.
evvel:
önce.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesizlik,
Allah’tan uzaklaşıp nefsin arzula-
rına dalmak.
hallaç:
pamuk atan, pamuğu di-
dik didik edip kabartan kimse.
hizb-i nurî:
Nur’a ait hizb adında
bir duâ.
huzur:
yan, kat, ön.
huzur-i daimî:
Allah’ın her an ya-
nında olduğunu ve her şeyi bildi-
ğini hissetme ve yaşama hali, gö-
nül ferahlığı.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ism-i hakem:
Cenab-ı Hakk’ın
haklı ile haksızı ayıran ve her işi
hikmete göre yapan anlamında
ismi.
ism-i ilâhî:
Cenab-ı Hakka ait
isim.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlemler.
kozmografya:
astronomi.
mâni:
engel.
manzume:
sistem.
mazhariyet:
görünme ve tezahür
yeri olma; nail olma, şereflenme.
medar-ı gaflet:
gaflet sebebi.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sis-
tem.
müşahede:
İlahî sırları ve te-
cellleri seyretme.
nakşî:
Hz. Şah-ı Nakşibend’in
kurduğu tarikat ve bu tarika-
ta mensup olan.
nefiy:
inkâr etme, olumsuzla-
ma.
nokta-i istinat:
dayanak
noktası, güvenme ve itimat
noktası.
nur-i ehadiyet:
ehadiyet nu-
ru, birliğin nuru; her şeyde Al-
lah’ın tekliğinden yansıyan
nur, aydınlık.
nurlandırmak:
ışıklandırmak,
aydınlatmak.
nükte:
ince manalı, ancak
dikkatle anlaşılabilen mana
veya söz.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
seyahat-i kalbiye:
kalp yol-
culuğu, kalben seyahat.
tabiat:
.
tahassungâh:
sığınma yeri,
sığınak.
tecelliyat-ı esmâ:
isimlerin
tecellileri, Cenab-ı Hakka ait
isimlerin kâinat ve mahlûkat
üzerinde görülen tecellileri,
tezahürleri.
tevehhüm:
vehimlenme, yok
olanı var zannetmekle ümit-
sizliğe ve korkuya düşme.
vech-i tatbik:
uygulanma
tarzı, uygulama vesilesi, uy-
gulama yönü.
zulümat:
karanlıklar, dinsiz-
lik, zulüm ve külür.
| 332 | K
astamonu
L
âhiKası
1...,322,323,324,325,326,327,328,329,330,331 333,334,335,336,337,338,339,340,341,342,...478
Powered by FlippingBook