gül, nur, Mübarek, Medrese-i nuriye, Masum İhtiyar-
lar Heyetine binler selâm ve selâmetlerine dua ediyoruz.
on üç sene evvel Barla’da, beş misli bereketle kera-
met derecesine çıkan tatlı lokmaları ve o lokmaları hedi-
ye eden, çok mübarek Hacı Hafız’ı sürur ile hatırımıza
getiren bu yeni gelen tatlı lokmaları, beş çeşit tatlı geldi.
Herbir tanesine sizlere Cenab-ı Hak Cennette binler
Cennet tatlıları versin, âmin.
ì@í
‡
141
·
AzizKardeşimHüsrev!
Cenab-ı Hak, merhumeyi mağfiret eylesin ve sana ve
onun evlâtlarına sabr-ı cemîl ihsan eylesin. Ben de ma-
teminize cidden hissedarım. senin ağlamana ve ağlayan
mektubuna iştirak ettim.
evet, sen de benim gibi, dünya ile iki cihetle alâkan
kesiliyor. Hem öyle lâzım. senin gibi
Risale-i Nur
’un bir
fedaisi, alâkası olmamalı ve alâka peyda etmemeli. Alâ-
kalı olsa, fevkalâde bir sebat, bir ihlâsın lüzum ile bera-
ber, bazı arızalar içinde sarsılır, tam fedakârlık edemez.
o havalinin kahramanları elhak müstesnâdırlar. Alâ-
kalar onları sarsmıyor. Fakat bazıları, Hüsrev gibi, said
gibi ve Atıf ve emsali gibi, bütün bütün alâkasız da bulun-
mak lâzım. o merhume, şimdiye kadar
Risale-i Nur
’un
alâka:
ilgi, ilişki, yakınlık.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
bul eyle!” anlamında duanın so-
nunda söylenir.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
bereket:
bolluk, bereket, gürlük.
cidden:
ciddî olarak, gerçek ola-
rak.
cihet:
yön.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
elhak:
hakkın tâ kendisi, tam
doğrusu; doğrusu ya.
emsal:
örnekler, benzerler.
evlât:
veletler, çocuklar.
evvel:
önce.
fedaî:
canını esirgemeyen, mü-
him bir maksat uğruna canını
vermeye hazır bulunan.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
fevkalâde:
olağanüstü.
havali:
bölge, etraf, çevre, civar.
heyet:
bir topluluğu meydana
getiren kişilerin bütünü, komite.
hissedar:
hisse sâhibi, hissesi
olan.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf Al-
lah rızası için yapma.
ihsan:
bağışlama, ikram et-
me, lütuf.
iştirak:
katılma, ortak olma.
keramet:
ermişçesine yapı-
lan iş, hareket veya söylenen
söz, fikir.
mağfiret:
Allah’ın, kullarının
günahlarını bağışlaması, ört-
mesi, affetmesi; İlâhî merha-
met, gufran.
masum:
suçsuz, günahsız,
saf, temiz.
matem:
ölen, kaybedilen şe-
yin ardından üzülme ve ağla-
ma.
medrese-i nuriye:
nur med-
resesi; Risale-i Nur’ların okun-
duğu yerler.
merhume:
vefat etmiş, rah-
mete kavuşmuş kadın.
misl:
kat; eş.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
müstesna:
benzerlerinden
üstün olan, seçkin, mümtaz.
peydâ:
meydana gelme, açı-
ğa çıkma.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sabr-ı cemîl:
güzel sabır; Al-
lah’tan gelen bir acıya dayan-
ma, katlanma.
sebat:
sözünde durma, karar-
lı olma, azimlilik.
selâm:
barış, rahatlık, sela-
met ve esenlik dileme.
selâmet:
salimlik, eminlik,
kurtuluş, korku ve endişeden
uzak olma.
sürur:
sevinç, mutluluk.
| 330 | K
astamonu
L
âhiKası