has talebeleri içinde daima, her gün yüz defaya yakın ve
hususî ismiyle de bir defa fecirde, manevî kazançlarımı-
za on senedir hissedardır. Şimdi vefatından sonra ismiy-
le, hergün çok defa hususî dualarda hissedar olduğu za-
man gibi, yine yüz defa hissedar oluyor.
Aziz kardeşim Hüsrev! seninle çok konuşmak istiyo-
rum. Fakat, bu dakikada o kadar vaktim dardır ki, ziya-
rete gelen dost dört beş adama karşı, “Beni meşgul et-
meyiniz” diye lüzumsuz hiddet ettim. Her ne ise, orada-
ki kardeşlerimize hasret ve iştiyakla pekçok selâm ve se-
lâmetlerine dua ediyorum. Buradaki kardeşleriniz de, si-
zi taziye ve oradaki kardeşlerine arz-ı hürmetle selâm
ediyorlar.
ì@í
‡
142
·
Aziz, SıddıkKardeşlerim!
Hizb-i Nurî’
de, hem
(1)
m
án
YÉn
°S o
ôt
µ
n
Øn
J
sırrı, hem küllî bir
ubudiyet bulunduğundan, şimdi bu vakitte, kuvvetli bir
emareyi müşahede ettim.
Bugün, risale-i nur’un
Hizb-i Nurî’
sinden bir kısmını
ve
Cevşenü’l-Kebîr’
den dahi bir kısmını okurken gördüm
ki, kâinatın envaını ve âlemlerini Yirmi dokuzuncu Mek-
tubun ahir kısmı ve
(2)
¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äG n
ƒ'
ª°s
ùdG o
Qƒ o
f *n
G
ayetinin
K
astamonu
L
âhiKası
| 331 |
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlemler.
küllî:
umumî, genel, bütün olan.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan
müşahede:
bir şeyi gözle görme,
seyretme.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
selâm:
barış, rahatlık, selamet ve
esenlik dileme
selâmet:
salimlik, eminlik, kurtu-
luş, korku ve endişeden uzak ol-
ma
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dikkat
ve tecrübe ile anlaşılan en ince
yanı.
talebe:
öğrenci
taziye:
baş sağlığı dileme, yakını
ölen kimseyi teselli etme
ubudiyet:
kulluk.
vefat:
ölüm
ahir:
son.
âlem:
varlık sınıflarından her
biri.
arz-ı hürmet:
hürmet, saygı
gösterme, saygı duyduğunu
bildirme.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümle-
si.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın
Cevşenü’l-Kebir:
büyük zırh
anlamındaki Hz. Muhammed
(a.s.m) Efendimize vahiyle ge-
len, Esma-i Hüsna’yı içine
alan emsalsiz bir münacat ve
benzersiz bir dua.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz
emare:
alâmet, belirti, nişan.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
fecir:
sabah namazı
has:
ileri gelen, seçkin olan
hasret:
özlem
hiddet:
öfke, kızgınlık
hissedar:
hisse sâhibi, hissesi
olan.
hizb-i nurî:
Nur’a ait hizb
adında bir duâ.
hususî:
özel
iştiyak:
şevklenme, göreceği
gelme, özleme, tahassür
1.
Bir saat tefekkür… (Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:310; Heysemî, Mecmeu’z-Zevaid, 24:35.)
2.
Allah göklerin ve yerin nurudur. (Nur Suresi: 35.)