‡
137
·
(2)
/
? p
ór
ª n
ëp
H o
í` u
Ñ°n
ù o
j s
’ p
G m
A r
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉ n
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª° r
SÉp
H
AzizKardeşlerim!
kur’ân’a ait en cüz’î, en küçük bir nüktenin de kıyme-
ti büyük olduğundan, İşarat-ı kur’âniyenin bu zamanımı-
za temas eden küçük bir şuaı: Bugün, sure-i Ve’l-Asr
nükte-i i’caziyesi münasebetiyle, sure-i Fil’den, mana-i
işarî tabakasından, tevafuk düsturuna istinaden bir nük-
tesini beyan etmem ihtar edildi. Şöyle ki:
sure-i
n
?r
«n
c n
ô n
à`r
ªn
dn
G
meşhur ve tarihî bir hâdise-i cüz’iye-
yi beyan ile küllî ve her asırda efradı bulunan o gibi ve
ona benzeyen hadiseleri ihtar ve tabakat-ı işariyeden her-
bir tabakaya göre bir manayı ifade etmek umum asırlarda
umum nev-i beşerle konuşan kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın
belâgatinin muktezası olmasından, bu kudsî sure, bu as-
rımıza da bakıyor, ders veriyor, fenaları tokatlıyor. mana-i
işarî tabakasında bu asrın en büyük hâdisesini haber ver-
mekle beraber, dünyayı her cihetle dine tercih etmek ve
dalâlette gitmenin cezası olarak cifir ve hesab-ı ebcet ile
üç cümlesi aynı hadisenin zamanına tetabuk edip, işaret
ediyor.
Birinci cümlesi:
kâbe-i Muazzama’ya hücum eden eb-
rehe askerlerinin başlarına ebabil tayyareleriyle semavî
K
astamonu
L
âhiKası
| 321 |
len sayı değerleri ile ibarelerden
geçmişe veya geleceğe ait işaret-
ler çıkarmak, tarih düşürmek.
hücum:
saldırma.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
istinaden:
istinat ederek, daya-
narak.
işarat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın işa-
retleri.
Kâbe-i muazzama:
büyük Kâbe.
kıymet:
değer.
kudsî:
mukaddes, yüce.
Kur’ân-ı mucizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerlerini
yapmaktan aciz bırakan Kur’an.
mana-i işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
mukteza:
iktiza eden, gereken.
münasebet:
vesile, -dan dolayı.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
nükte:
ince manalı, ancak dikkat-
le anlaşılabilen mana veya söz.
nükte-i i’caziye:
şaşırtan, muci-
zevî manası olan söz.
semavî:
semaya ait, gökten ge-
len.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
sure-i Fil:
Fil Suresi.
sure-i Ve’l-asr:
Asr suresi.
şua:
ışın, bir ışık kaynağından
uzanan ışık telleri.
tabaka:
derece, kat.
tabakat-ı işarîye:
işarî manadaki
makamlar, tabakalar.
tarihî:
tarihe ait, tarihle ilgili.
tayyare:
uçak (mecaz anlamda).
tetabuk:
birbirine uygun gelme,
uyma.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbiri-
ne denk gelme.
umum:
bütün.
asır:
yüzyıl.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
belâgat:
söz ve yazıda sanatlı
ve tesirli ifade; bir şeyde saklı
bulunan derin anlam.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
cifir:
harflere verilen sayı kıy-
meti ile geleceğe veya geçen
hâdiselere, ibarelerden tarih
veya isme dair işaretler çıkar-
mak ilmî.
cihet:
yön.
cüz’î:
küçük, az.
dalâlet:
Hak ve hakikatten
sapma, doğru yoldan ayrılma,
azma.
düstur:
kanun, kural, esas.
ebabil:
Kur’ân-ı Kerîm’in Fil
Suresinde (sure no:105) ge-
çen, Kâbe’yi yıkmaya gelen
Ebrehe’nin ordusunu helâk
eden kuşlar sürüsüne verilen
isim.
efrat:
fertler.
hâdise:
olay.
hâdise-i cüz’iye:
küçük ve
basit hâdise, olay.
hesab-ı ebced:
harflere veri-
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)