cevap gönderin; gelsin, alsın” dediği aynı dakikada, dört
aydan beri yanına gelmeyen o hane sahibesi kapıyı vur-
du, geldi; beş aylık kirasını aldı. üstadımız, bu hâdise-i
inayetten memnuniyeti için, uzak bir nahiyeden gelen,
yuvarlak, hiç görmediğimiz ve burada bulunmayan bir
küçük ekmeği o hane sahibesine verdi. Aynı vakitte, yir-
mi dakika zarfında, burada bulunmayan aynı ekmekten,
iki sene
Risale-i Nur
’un iki kitabını alıp mütâlâasının ma-
nevî ücretinden binde bir ücret olarak geldi. Ve bir par-
çacık aşûre çorbasını dahi yine o ev sahibesine verdi.
Aynen, o aşûrenin on misli kadar, latîf üç ekmek, yine
iki sene iki kitabın okunmasına binde bir ücreti diye gel-
di; gözümüzle gördük.
Hem, yine üstadımız, bugün, o hane sahibesine, yedi
senedir adını bilmediği için “İsmin nedir?” diye sormuş.
o da demiş: “Hayriye’dir.” Hayriye isminde olmak teva-
fukuyla, iki saat sonra, Hayri namında
Risale-i Nur
’un
bir şakirdi haberimiz yokken İstanbul’a gitmiş. Hem tica-
ret münasebetiyle iki mühim şakirtler dahi gidip, geç kal-
dılar. Maddî-manevî fırtınalar münasebetiyle üstadımız
onları, hem oradaki mühim bir şakirdi çok merak ediyor-
du. Bugün o Hayri, iki saat, Hayriye’den sonra geldi; o
üç şakirt hakkındaki merakı izale ettikten sonra, dört ay-
dan beri devam eden “tefarik” namında üstadımızın bir
kokusu bugün bitmişti; Hayri’nin elinde bir küçük şişe,
dedi: “size tefarik getirdim.” Biz de bu küçük, lâtif tefa-
rikteki tevafuka “Bârekallah!” dedik.
aşure:
Muharrem ayının
onuncu günü. Bu ayın onun-
cu gününde çeşitli hububat
ve yemişler katılarak pişirilen
bir çeşit tatlı.
bârekallah:
Allah mübarek
etsin, hayırlı ve bereketli ol-
sun.
hâdise-i inayet:
koruma hâ-
disesi, İlahî koruma altında ol-
ma olayı.
izale:
giderme, ortadan kal-
dırma.
lâtif:
güzel, hoş.
maddî:
madde ile alâkalı.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
memnuniyet:
memnunluk,
sevinçli oluş.
misl:
kat; eş.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
münasebet:
vesile, -dan do-
layı.
mütalâa:
bir şeyi etraflıca dü-
şünme, tetkik etme.
nahiye:
idarî teşkilâtlanmada
kaza ile köy arasındaki kade-
me; bucak.
nam:
ad.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sahibe:
bir şeyin sahibi olan
kadın.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tefarik:
hediyelik eşya; güzel
koku.
tevafuk:
uyma, uygunluk,
birbirine denk gelme.
üstad:
öğretici, öğretmen.
zarfında:
süresince.
| 312 | K
astamonu
L
âhiKası