Kastamonu Lahikası - page 310

sokacağım.” diye ilân ettiği vakitten iki gün sonra, bir iş
yapıp, risale-i nur Şakirtleri yerinde, o adam iki sene
hapse girdi.
Hem, bedbaht, muannit bir adam,
Risale-i Nur
aley-
hinde, hem şakirtlerinin bir rüknü aleyhinde mütecavizâ-
ne bulunduğu hengâmda, bir-iki gün sonra meyhaneye
gidip içe içe çatlamış, orada ölmüş.
Bu neviden çok hâdiseler var. demek,
Risale-i Nur
dostlara tiryak olduğu gibi, düşmanlara da saika oluyor.
ì@í
132
·
Risale-i Nur Şakirtlerinden Hafız Tev-
fik, Mehmed Feyzi, Emin, Hilmi, Kâ-
mil’in bir fıkrasıdır.
gavs-ı Azam’ın üstadımız hakkında,
(1)
p
án
jÉn
æp
©r
dGp
ør
«n
©p
H ¢l
Sho
ôr
ë n
e n
?s
f p
É n
a
fıkrasıyla inayet ve teshile
mazhar olduğuna; ve tevafuk
Risale-i Nur
’un kerameti-
nin bir madeni bulunduğuna pek çok emarelerden, bu
bir-iki gün zarfında, küçük ve lâtif, fakat kat’î kanaat ve-
ren cüz’î hâdiselerin tevafukunda gözümüzle gördüğü-
müz inayet-i rabbaniyenin numunelerinden beş-altısını
beyan ediyoruz ki, onlar bu iki gün zarfında beraber vu-
ku bulmuş.
aleyh:
ona karşı, onun üzerine.
bedbaht:
bahtsız, talihsiz, zavallı.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
cüz’î:
küçük, az.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
Gavs-ı azam:
en büyük gavs, Ab-
dülkadir-i Geylânî Hazretlerinin
namı.
hâdise:
olay.
hengâm:
zaman, sıra.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
inayet-i Rabbanîye:
her şeyin
terbiye ve idare eden Cenab-ı
Hakkın yardımı.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
keramet:
ermişçesine yapı-
lan iş, hareket veya söylenen
söz, fikir.
latîf:
güzel, hoş.
maden:
asıl, esas, kaynak.
mazhar:
bir şeyin çıktığı gö-
ründüğü yer; nail olma, şeref-
lenme.
muannit:
inatçı, ayak dire-
yen.
mütecavizane:
tecavüz ede-
rek, sarkıntılıkla, tecavüz eder
şekilde.
nevi:
çeşit, tür.
numune:
örnek.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
rükn:
bir topluluğun en
önemli ve kuvvetli fertlerin-
den her biri.
saika:
yıldırım; ölüm.
şakirt:
talebe, öğrenci.
teshil:
kolaylaştırma, kolay
hale getirme.
tevafuk:
uyma, uygunluk,
birbirine denk gelme.
tiryak:
en iyi çare, baş ilâç.
üstad:
öğretici, öğretmen.
vuku:
olma, gerçekleşme,
meydana gelme.
zarfında:
süresince.
1.
Muhakkak sen inayet gözüyle himaye edilmektesin.
| 310 | K
astamonu
L
âhiKası
1...,300,301,302,303,304,305,306,307,308,309 311,312,313,314,315,316,317,318,319,320,...478
Powered by FlippingBook