Birincisi:
dün, üstadımıza,
Risale-i Nur
’a ait üç hiz-
met lâzım geldi; kimse de yok, biz de uzaktayız. Merdi-
venden inip, bir çocuğu bulup, bizlere göndermek niye-
tiyle kapıyı açtı.
Risale-i Nur
’un o hizmetini görecek fev-
kalâde bir tarzda, dakikasıyla, üç şakirdi kapıya geldiler.
İkincisi:
İki seneden ziyade
Risale-i Nur
’un mühim
parçaları,
Risale-i Nur
’un berekâtıyla, hanesi yangından
kurtulan Hafız Ahmed kendine yazdırıp, başka bir kaza
ve nahiyede bulunan bir-iki zat onları istinsah için aldılar.
İki seneden beri ellerinden kaçırıp, mahcubiyetlerinden
haber vermedikleri için, hem biz, hem Hafız Ahmed me-
rak, hem hiddet ediyorduk. o kitaplar, bugün geldiği ay-
nı vakit, dün aynı saatte, üstadımıza, (Beş seneden beri
her birkaç gün zarfında kolaylık için bir parça yemek pi-
şirmekle hatırını soruyordu; iki seneden beri o âdeti terk
etmişti.) hem komşuluktan da başka yere nakletmesiyle
iki senedir o âdet terk edilmişken, yine dün o aynı saat-
te, iki sene evvelki aynı âdetiyle, o zatın hanesinden, ay-
nen eskisi gibi, küçücük bir hatır sormak nev’inden oğlu
getirdi. üstadımız dedi: “İki sene evvelki âdete lüzum kal-
mamış, siz de komşuluktan gitmişsiniz” dedi. Bu gün ay-
nı vakitte, o Hafız Ahmed’in yazdırdığı kaybolan kitaplar,
mükemmel bir surette istinsahla beraber geldi. Bizde
şüphe bırakmadı ki, bu lâtif tevafuk da,
Risale-i Nur
hak-
kındaki inayetin bir cilvesidir.
Üçüncüsü:
üstadımız, aynı yine bugün, emin’e dedi:
“üç-dört aydır her hafta karyesinden buraya gelen hane
sahibesi gelmedi, kirasını dört aydır almadı. Her hâlde
K
astamonu
L
âhiKası
| 311 |
âdet:
görenek, usul, alışkan-
lık.
berekât:
bolluklar, bereket-
ler.
cilve:
tecelli, görüntü.
evvel:
önce.
fevkalâde:
olağanüstü.
hane:
ev.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
istinsah:
nüshasını yazma,
örneğini çıkarma, kopya et-
me.
karye:
köy.
kaza:
ilçe.
lâtif:
güzel, hoş.
mahcubiyet:
mahçupluk,
utangaçlık, sıkılganlık.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
nahiye:
idarî teşkilâtlanmada
kaza ile köy arasındaki kade-
me; bucak.
nakil:
bir yerden başka bir
yere taşıma, yer değiştirme,
aktarma.
nevi:
tür, çeşit.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sahibe:
bir şeyin sahibi olan
kadın.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tarz:
biçim, şekil.
tevafuk:
uyma, uygunluk,
birbirine denk gelme.
üstad:
öğretici, öğretmen.
zarfında:
süresince.
zat:
kişi, şahıs.
ziyade:
çok, fazla.