hikmeti bulunduğu cihetle, gaybî şeyleri haber vermek-
ten yasak edip, yalnız müphem ve mücmel bir surette,
ya ilham veya ihtarla, bir emareyi vesile ederek, keşfiyat-
ta ve rüya-i sadıkada, bir kısım gaybî hakikatleri ihsas
eder. o hakikatlerin hususî suretleri vukuundan sonra
bilinir.
Kardeşlerim!
Bu defa Hilmi Bey ile gelen re’fet ve rüştü’nün mek-
tupları bizi çok sevindirdi. zaten Hüsrev, re’fet, rüştü
Risale-i Nur
’a intisapta eskiden beri beraber bulunmala-
rından, ben birisini tahattur etsem, üçü birden hatıra
geliyor. Cenab-ı Hakka hadsiz şükür ki, bu dehşetli fırtı-
nalar, onları ve sizleri sarsmadı. Maşaallah, re’fet şimdi
de eski sadâkatini ve tam alâkasını tamamıyla muhafaza
ettiğini anladık. Bir iki senedir ondan hiçbir mektup ve
hizmet-i kur’âniyedeki vaziyetinden bir haber alamamış-
tım, merak ediyordum. Bu defa mektubunda, “ne vakit
bir araya gelsek, sözlerden birini açıp okuyoruz, tatlı tatlı
istifade edip üstadımızla görüşüyoruz” demesi, bizi sürur-
la şükre sevk etti. sadâkatte namdar rüştü’nün
mektubunda merak ettiğim noktaları beyan etmesi ve hiz-
met-i nuriye tevakkuf etmemesi ve sizlere sıkıntı
olmaması, bizi çok mesrur eyledi.
Lâtif bir tevafuk:
Ahmed nazif’in bu defa çok meşga-
leler içinde yazdığı, yalnız on dokuzuncu Mektupta
(
Mu’cizat-ı Ahmediye
[
AsM
]) tevafukatın mecmuu dokuz
bin sekiz yüz otuz üç adede bâliğ olduğunu gördük;
alâka:
ilgi, ilişki. bağ.
baliğ:
ulaşmış, erişmiş.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
cihet:
yön.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
gaybî:
gaypla ilgili, görünmeyen-
lere ait.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek, esas.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli sebep,
fayda.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’an hiz-
meti.
hizmet-i nuriye:
Nur hizmeti, Ri-
sâle-i Nur için çalışma.
ihsas:
hissetirme, sezdirme.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
ilham:
belli bilgi vasıtalarına baş-
vurmadan Allah tarafından insa-
nın kalbine veya zihnine indirilen
mana.
intisap:
mensup olma, bağlanma,
girme.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
keşfiyat:
keşifler, Allah’ın ilham
etmesiyle gösterilen gaybla ilgili
sırlar.
lâtif:
güzel, hoş.
maşaallah:
Allah’ın istediği gibi,
Allah’ın istediği olur anlamında
hayret ve memnunluk ifade eden
bir ibare.
mecmu:
toplam, tüm.
mesrur:
sevinçli, memnun.
meşgale:
iş, uğraş, meşgul
olunan şey.
mu’cizat-ı ahmediye:
Pey-
gamber Efendimizin (asm)
gösterdiği mu’cizeleri anlatan
On Dokuzuncu Mektup risale-
si.
muhafaza:
koruma.
mücmel:
öz olarak anlatılmış,
kısa ve az sözle ifade edilmiş,
öz, özet.
müphem:
örtülü, kapalı, anla-
şılmaz.
namdar:
meşhur, ünlü, şöh-
retli, namlı.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
rüya-i sadıka:
doğru rüya,
makbul ve muteber kimsele-
rin gördükleri şekilde, dünya-
da hakikatları çıkan sadık rü-
ya.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
sevk:
yöneltme.
suret:
biçim, şekil, tarz.
sürur:
sevinç, mutluluk.
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile
Allah’ı hamd etme.
tahattur:
hatıra gelmek, ha-
tırlamak.
tevafuk:
uyma, uygunluk,
birbirine denk gelme.
tevakkuf:
duraklama, durma.
üstad:
öğretici, öğretmen.
vaziyet:
durum.
vesile:
aracı, vasıta.
| 308 | K
astamonu
L
âhiKası