‹kinci Nokta:
Bu risale, sikke-i gaybiye baştan
aşağıya kadar birtek neticeye bakar: Bine yakın emare-
lerle,
Risale-i Nur
’un makbuliyetine gaybî bir imza basıl-
dığını ispat ediyor. Böyle birtek davaya bu derece kesret-
li ve ayrı ayrı cihetlerde binler emareler ve imalar onu
göstermesi, ilmelyakîn değil, belki aynelyakin, belki hak-
kalyakin derecesinde o davayı ispat eder.
Üçüncü Nokta:
Bu risaleyi mütalâa eden zatlar, in-
ceden inceye, hususan cifrî hesabatına meşgul olmaya
lüzum yok. Hem, bir kısmı anlaşılmasa da zararı yok.
Hem, umumunu okumak da lâzım değil. Hem, kera-
met-i gavsiyenin ahirinde, iki yüz yirmi dördüncü sahi-
fede, Şamlı Hafız tevfik’in fıkrasından başlayıp ahire ka-
dar mütalâadan sonra ve baştaki Mukaddemeyi de oku-
duktan sonra istediği parçayı okusun.
ì@í
‡
129
·
Aziz, SıddıkKardeşlerim!
Hem kâtip osman’ın, hem mübareklerden İbra-
him’in, hem nur Fabrika sahibinin, hem Hulûsî-i saninin
mektupları bir iki günde geldiler; merakla mahzun kalbi-
mizi müferrah eylediler. kâtip osman’ın mektubunda,
hususî selâmlarını gönderdiği zatların, hususan kahraman
rüştü, zühtü, Bedevî ve nuri kardeşlerimize hassaten ve
K
astamonu
L
âhiKası
| 303 |
diüzzaman Said Nursî’nin eserleri-
nin adı.
sahife:
sayfa.
selâm:
barış, rahatlık, selamet ve
esenlik dileme.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
umum:
bütün, hepsi.
zat:
kişi, şahıs.
ahir:
son.
aynelyakin:
gözle görür de-
recede inanma; bir şeyi göre-
rek ve seyrederek bilme.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
cifrî:
cifir hesabına ait.
cihet:
yön.
dava:
iddia.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
gaybî:
gaypla ilgili, görünme-
yenlere ait.
hassaten:
bilhassa, özellikle.
hesabât:
hesaplar.
hulûsi-i sani:
İkinci Hulûsî.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hususî:
özel.
ilmelyakin:
ilim yoluyla kesin
olarak bilme.
ima:
işaretle anlatma, üstü
kapalı ifade etme.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
Keramet-i Gavsiye:
Seyyid
Abdülkadir Geylânî Hazretle-
rinin kerametlerinden bahse-
den risale.
kesretli:
çokluğu olan, çok
fazla.
mahzun:
hüzünlü, kederli,
üzüntülü.
makbuliyet:
makbullük, be-
ğenilmişlik, geçerlilik.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
müferrah:
feraha kavuşmuş,
gönül huzuruna ermiş.
mütalâa:
bir şeyi etraflıca dü-
şünme, tetkik etme.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-