Kastamonu Lahikası - page 295

hasta bulunan bir yerde, bir-iki düşman askeri bulunmak
bahanesiyle bombalarla onları mahvetmek ve tabakat-ı
beşer cereyanları içinde, burjuvaların en dehşetli müste-
bitleri ve sosyalistlerin ve Bolşeviklerin en müfritleri olan
anarşistlerle ittifak etmek ve binler, milyonlar masumla-
rın kanlarını heder etmek ve bütün insanlara zarar olan
bu harbi idame ve sulhu reddetmektir.
İşte böyle hiçbir kanun-i adalete ve insaniyete ve hiç-
bir düstur-i hakikate ve hukuka muvafık gelmeyen bo-
ğuşmalardan, elbette âlem-i İslâm ve kur’ân teberrî
eder. Yardımcılıklarına, tenezzül edip tezellül etmez.
Çünkü onlarda öyle dehşetli bir firavunluk, bir hodgâm-
lık hükmediyor; değil kur’ân’a, İslâma yardım, belki ken-
dine tâbi ve âlet etmekle elini uzatır. öyle zalimlerin kı-
lınçlarına dayanmak, hakkaniyet-i kur’âniye elbette te-
nezzül etmez.
Ve milyonlarla masumların kanıyla yoğrulmuş bir kuv-
vet yerine, Halık-ı Kâinat’ın kudret ve rahmetine dayan-
mak, ehl-i Kur’ân’a farz ve vaciptir.
gerçi zındıka ve din-
sizlik o boğuşanların birisine dayanıp ehl-i diyaneti ezer.
o zındıkanın tazyikinden kurtulmak, onun aksi cereyanı-
na taraftar olmak bir çaredir. Fakat, şimdiye kadar o ta-
raftarlık bir menfaat vermeyerek çok zararları dokun-
muş.
Hem zındıka, nifak hasiyetiyle her tarafa döner. senin
dostunu kendine dost edip, sana düşman eder. senin
taraftarlık cihetiyle kazandığın günahlar, faydasız boy-
nunda kalır. risale-i nur Şakirtlerinin vazifeleri iman
K
astamonu
L
âhiKası
| 295 |
hasiyet:
bir şeye has özellik, nite-
lik.
heder:
boşa gitme, ziyan olma,
karşılıksız kalma.
hodgâm:
kendi keyfini düşünen,
bencil.
hükmetme:
hakim olma, işleme.
idame:
devam ettirme, sürdür-
me.
iman:
inanç, itikat.
insaniyet:
insanlık, insanlık mahi-
yeti.
ittifak:
birleşme, fikir birliği etme.
kanun-i adalet:
adalet kanunu.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
mahv:
yok etme, ortadan kaldır-
ma, batma.
masum:
suçsuz, günahsız, saf, te-
miz.
menfaat:
fayda.
muvafık:
uygun, uyar, münasip.
müfrit:
ifrat eden, bir konu veya
bir işte aşırıya kaçan.
müstebit:
zulüm ve baskıda bu-
lunan, zorba.
nifak:
ikiyüzlülük, münafıklık.
rahmet:
şefkat, merhamet, ba-
ğışlama ve esirgeyicilik.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sosyalist:
sosyalizm yanlısı, sos-
yalizm taraftarı.
sulh:
barış, anlaşarak düşmanlığı
kaldırma.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tabakat-ı beşer:
insan tabakaları,
insanların oluşturduğu sosyal sı-
nıflar.
tâbi:
boyun eğen, uyan, itaat
eden.
taraftar:
taraflı, bir tarafı destek-
leyen.
tazyik:
zorlama, baskı, sıkıntı ver-
me.
teberri:
aklanma, temiz olma,
arınma.
tenezzül:
kendine aykırı düşen
bir işi veya durumu kabul etme,
alçalma.
tezellül:
alçalma, küçülme.
vacip:
dinî bakımdan yapılması
şart olan, kesinlik bakımından
farzdan sonra gelen.
vazife:
görev.
zalim:
zulmeden, acımasız ve
haksız davranan.
zındıka:
dinsizlik, inançsızlık.
aksi:
ters, zıt.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
anarşist:
hiç bir düzen ve
otorite tanımayan, karışıklık
ve bozgunculuktan yana
olan.
bahane:
asıl sebebi gizlemek
için ileri sürülen uydurma se-
bep.
Bolşevik:
Rus komünisti.
burjuva:
burjuvaya mensup
olan, orta tabakadan, Avru-
pa’da işçi sınıfı ile aristokrasi
arasındaki sınıftan, tüccar ve
sanayici sınıfı.
cereyan:
akım, fikir, sanat ve-
ya siyaset hareketi.
cihet:
yön.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
düstur-i hakikat:
hakikat
düsturu, gerçek, doğru pren-
sip.
ehl-i diyanet:
dindar kişiler.
ehl-i Kur’ân:
Kur’ân ehli,
Kur’ân’a inanıp ona uyanlar.
faide:
fayda.
farz:
kesin yapılması gerekli
olan; İslâmiyette kesin olarak
yapılması gereken emir.
firavunluk:
nefsini ve benliği-
ni firavun gibi ilâh seviyesine
çıkaracak derecede büyük
görme.
gerçi:
her ne kadar..
hakkaniyet-i Kur’âniye:
hak
ve hakikat olan Kur’an’ın şaş-
maz ifadeleri.
hâlık-ı Kâinat:
kâinatın ve
onun içinde olan her şeyin
yaratıcısı, Allah.
harp:
savaş.
1...,285,286,287,288,289,290,291,292,293,294 296,297,298,299,300,301,302,303,304,305,...478
Powered by FlippingBook