edeceğine dair işaretlerine aynen bu
(1)
p
äÉn
ëp
dÉ°s
üdG Gƒ o
?p
ªn
Yn
h Gƒo
æn
e'
G n
øj/
òs
dn
G
şedde sayılmazsa, bin beş
yüz altmış bir makamıyla, hem
(2)
p
ôr
Ñ°s
üdÉp
H Gr
ƒn
°U Gn
ƒn
Jn
h u
?n
ër
dÉp
H Gr
ƒ°n
U Gn
ƒn
Jn
h
–şedde sayılır, fakat
p
ôr
Ñ°s
üdÉp
H
’da
lâm
’dır– bin beş yüz altmış makamıyla iştirak
edip, o taife-i azîmenin mücahedatları ne kadar devam
edeceğini mana-i işarî ve cifrî ile gösterirler. Ve Fatiha
ve hadisin irae ettikleri tarihe, makam-ı ebcetleriyle ta-
karrüp edip, farklı bir derece tevafuk ederler ve manala-
rıyla da, tam tetabuk ederek, parlak bir lem’a-i i’caz-ı
gaybiyeyi gösteriyorlar.
ì@í
‡
123
·
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
eski said çok zaman Medresetüzzehrayı, gaye-i hayal
ederek çalışmış. Cenab-ı Hak kemal-i merhametinden,
Isparta’yı o Medresetüzzehra hükmüne getirdi. Ve na-
hiyemiz olan
Küçücük Isparta’
nın mahdut akraba ve
ahbap yerine mübarek Isparta vilâyetini verip binler
kardeşi ihsan eyledi. Belki muhtemeldir ki, o
Küçük Is-
parta’
nın aslı, bu büyük Isparta’dan gitmiş. Benim vatan-ı
aslîm, o Isparta olmak caizdir. Hatta Ispartalı kim olursa
olsun, başkalara nispeten benimle ve
Risale-i Nur
’la faz-
la alâkadar görüyorum. Hatta buradaki bütün zabitan
içinde biri müstesna, en ziyade bize ve
Risale-i Nur
’a
ahbap:
dostlar.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
caiz:
mümkün, olur, olabilir.
cifrî:
cifir hesabına ait.
dair:
alakalı, ilgili.
Fatiha:
Kur’ân-ı Kerim’in birinci
suresi.
gaye-i hayal:
hayal edilen gaye,
ideal.
hadis:
Hz. Muhammed’e (asm) ait
söz, emir, fiil veya Hz. Peygambe-
rin onayladığı başkasına ait söz, iş
veya davranış.
hükmüne:
yerine, değerine.
ihsan:
bağışlama, ikram etme, lü-
tuf.
irae:
gösterme.
iştirak:
katılma.
kemal-i merhamet:
merhametin
son derecesi, tam bir merhamet,
mükemmel ve kusursuz merha-
met ile.
lem’a-i i’caz-ı gaybiye:
mucize
derecesinde gaybî parıltı.
mahdut:
sınırlı, belirli.
makam:
yer, durak.
makam-ı ebced:
ebced makamı,
harflere sayı değeri verilerek elde
edilen sonuç.
mana-i işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın doğuda (Van) yapılmasını
idarecilere teklif ettiği, fen ilimle-
riyle din ilimlerinin birlikte oku-
tulmasını düşündüğü üniversite.
muhtemel:
ihtimal dahilinde,
olabilir.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
mücahedat:
mücahedeler, savaş-
malar.
nahiye:
idarî teşkilâtlanmada ka-
za ile köy arasındaki kademe; bu-
cak.
nispeten:
nispetle, kıyaslaya-
rak.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
şedde:
Arapça ve Farsçada iki
defa okunması gereken bir
harfin üzerine konulan ve o
harfi iki defa okutan işaret.
şedde:
Arapça ve Farsçada iki
defa okunması gereken bir
harfin üzerine konulan ve o
harfi iki defa okutan işaret.
taife-i azîme:
büyük bir taife,
büyük bir grup.
takarrüp:
yakınlaşma, yak-
laşma, yanaşma.
tetabuk:
birbirine uygun gel-
me, uyma.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içeri-
sinde birbirine denk gelme.
vatan-ı aslî:
asıl vatan, insa-
nın doğup büyüdüğü veya
içinde barındığı yer.
vilayet:
il.
zabitan:
zabitler, subaylar.
1.
Ancak iman eden, güzel işler yapanlar... (Asr Suresi: 3.)
2.
Ve birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna. (Asr Suresi: 3.)
| 292 | K
astamonu
L
âhiKası