sebeb-i yegânesi küfür ve küfran, şükürsüzlük, yani
imansızlık, fısk ve sefahat olduğunu gösterdi. sure-i
(1)
p
ôr
°ün
©r
dGn
h
’ın azamet ve kudsiyetini ve kısalığıyla beraber
gayet geniş ve uzun hakaikın hazinesi olduğunu tasdik
ederek, Cenab-ı Hakka şükrettik.
evet, âlem-i İslâm bu asrın hasareti olan bu dehşetli
İkinci Harb-i Umumîden kurtulmasının sebebi,
kur’ân’dan gelen iman ve a’mal-i saliha olduğu gibi; fa-
kirlere gelen acı açlık ve kahtın sebebi dahi, orucun tatlı
açlığını çekmedikleri; ve zenginlere gelen hasarat ve za-
yiatın sebebi de, zekât yerinde ihtikar etmeleridir. Ve
Anadolunun bir meydan-ı harp olmamasının sebebi,
(2)
Gƒo
`æn
e'
Gn
øj/
òs
dG s
’p
G
kelime-i kudsiyesinin hakikatini fevkalâde
bir surette yüz bin insanların kalplerine tahkikî bir tarzda
ders veren
Risale-i Nur
olduğunu, pek çok emarelerle ve
şakirtlerinden binler ehl-i hakikat ve dikkatin kanaatleri
ispat eder. ezcümle, emarelerden biri,
Risale-i Nur
’a sı-
kıntı veren veyahut hizmetinden çekilen pek çok adam-
ların tokat yemeleri gibi, bu sene bu memleketin etrafın-
da umumî bir tarzda
Risale-i Nur
’un intişarına sıkıntı ve-
rip şimdiki bir nevi tevakkuf devresi hatasıyla, şimdiki
umumî bir sebebi olduğunu göstermesidir.
@
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
a’mal-i saliha:
salih ameller, Al-
lah’ın rızasına uygun yapılmış iyi
ve hayırlı işler.
asır:
yüzyıl.
azamet:
büyüklük.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
devre:
dönem.
ehl-i dikkat:
dikkatliler, dikkat
sahipleri.
ehl-i hakikat:
hakikati arzula-
yanlar, gerçeği bulup onun peşin-
den gidenler; Allah adamı.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
fevkalâde:
olağanüstü.
fısk:
dinsizlik, ahlâksızlık.
gayet:
son derece.
hakaik:
hakikatler, doğrular, ger-
çekler.
hakikat:
gerçek, esas.
harb-i umumî:
genel harp, dün-
ya savaşı.
hasarat:
zararlar, ziyanlar.
hasaret:
hasar, zarar, ziyan.
hazine:
zengin ve değerli kaynak.
ihtikâr:
fazladan kazanç sağla-
mak amacıyla, hayat için zarurî
olan ihtiyaç maddelerini satın alıp
fiyatı artsın diye kırk gün veya
daha fazla bir süre saklama.
iman:
inanç, itikat.
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
ispat:
doğruyu delillerle göster-
me.
kaht:
kıtlık sebebiyle meydana
gelen açlık.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kelime-i kudsiye:
yüce, kudsî
söz.
kudsiyet:
kutsallık, mukaddeslik,
azizlik.
küfran:
iyilik bilmeme, görülen
iyiliği unutma, nankörlük.
küfür:
Allah’ın varlığına, birli-
ğine inanmama, müşriklik,
imansızlık.
meydan-ı harp:
harp meyda-
nı, savaş meydanı, savaş ala-
nı.
nevi:
çeşit, tür.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sebeb-i yegâne:
tek sebep.
sefahat:
yasak şeylere, zevk
ve eğlenceye aşırı derecede
düşkünlük.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile
Allah’ı hamd etme.
tahkikî:
araştırma ve incele-
me ile ilgili, inandığı şeylerin
aslını, esasını bilerek inanma.
tarz:
biçim, şekil.
tasdik:
doğrulama, onayla-
ma.
tevakkuf:
duraklama, durma.
umumî:
genel.
zayiat:
zarar ve ziyan; kayıp-
lar, yitikler.
1.
Yemin olsun asra. İnsan muhakkak hüsrandadır. (Asr Suresi: 1-2.)
2.
Ancak îman edenler.
| 290 | K
astamonu
L
âhiKası