nev’inde, istikbalde kâfi sümbüller verebilir. Farzımuhal
olarak, hiç çalışılmasa da yine kifayet eder. kat’iyen ta-
karrür etmiş ki,
Risale-i Nur
hakikatlerine, gıdaya ihtiyaç
gibi bu zamanda ihtiyaç var. Bu ihtiyaç ise, onu tevak-
kufta bırakmaz, işlettirecek inşaallah.
Hafız Mustafa ile umumunuza bedel görüştük, fakat
pek az bir zamanda. Cenab-ı Hak, onu ve tahirî’yi tab
meselesinde muvaffak eylesin. Âmin.
Hafız Ali’nin mektubunda, Medrese-i nuriyenin üsta-
dı olan Hacı Hafız ile gayet samimâne ve uhuvvetkârâne
görüşmeleri ve meşveretleri bizleri çok mesrur eyledi.
kardeşiniz
Said Nursî
ì@í
‡
117
·
AzizKardeşlerim!
nur Fabrikasının sahibi, Birinci Şuaın, dördüncü aye-
ti bahsinde, hakikat-i İslâmiyetin yedi esasını parlak bir
surette ispat edildiği cümlesine dair soruyor ki: “erkân-ı
İslâmiyeyi beş biliyoruz.” Hem vücub-i zekât rüknü, risa-
lelerde ne suretle izah edildiğini soruyor:
Elcevap: İslâmın rükünleri başkadır, hakikat-i İslâmiye-
tin
(HÂşİYe)
esasları yine başkadır. Hakikat-i İslâmiyetin
K
astamonu
L
âhiKası
| 281 |
nevi:
tür, çeşit.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
rükün:
bir şeyi meydana getiren
unsurlardan her biri, esas.
samimâne:
samimî bir şekilde,
gönülden gelen bir tavırla.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tâb:
basma, baskı.
takarrür:
yerleşme, kararlı hale
gelme.
tevakkuf:
duraklama, durma.
uhuvvetkârâne:
kardeşçesine,
samimî dostçasına.
umum:
bütün, herkes.
üstad:
bir ilim ve sanatta üstün
olan kimse, öğretmen.
vücub-i zekât:
zekâtın vacip, şart
oluşu.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında dua-
nın sonunda söylenir.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümle-
si.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
bedel:
karşılık.
dair:
alakalı, ilgili.
elcevap:
cevap olarak.
erkân-ı islâmîye:
İslâmiyetin
esasları, temelleri, rükünleri.
farzımuhal:
imkânsızı farz et-
me, olmayacak bir şeyi ola-
cakmış gibi düşünme.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikat-i islâmiyet:
İslâmi-
yetin aslı, esası, gerçeği.
haşiye:
dipnot.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
istikbal:
gelecek zaman.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
kâfi:
yeter, elverir.
kat’iyen:
katî olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
kifayet:
kâfi miktarda olma,
yeterlilik.
medrese-i nuriye:
nur med-
resesi; Risale-i Nur’ların okun-
duğu yerler.
mesele:
önemli konu.
mesrur:
sevinçli, memnun.
meşveret:
işlerin konuşup
anlaşma yoluyla halledilmesi,
bir konu hakkında çeşitli ve
ehil şahıslardan fikir alma.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
HaşİYe:
“Beraber” kelimesi Şuada noksan olduğu için şüphe edilmiş.