Kastamonu Lahikası - page 271

ebcet hesabıyla ve üç cihet manasıyla “said nursî”ye te-
vafuk etmesidir.
İkinci emare
:
(HaşİYe)
ïdG...r
ºo
co
ón
Mn
G t
Öp
ëo
jn
G
ayetin ma-
kam-ı cifrîsi ve riyazîsi bin üç yüz altmış bir etmesidir ki,
aynı tarihte, o acip hâdise oldu.
Üçüncü emare: ……………
İhtiyarım haricinde, beş vecihle zemmi zemmeden ve
mu’cizâne, gıybetten altı cihetle zecreden
(1)
Ék
à`r
«n
e p
¬«/
Nn
G n
ºr
ën
d n
?o
cr
Én
j r
¿n
G r
ºo
co
ón
Mn
G t
Öp
ëo
jn
G
ayeti, karşımda kendini gösterip temessül eyledi, ma-
nen, “Bana bak!” dedi. Ben de baktım, birden tesbihat
içinde gördüm ki, bin üç yüz elli birden tâ bin üç yüz alt-
mış bir tarihini gösterdi. Hâlimize baktım; perde altında
elli birden, tâ altmış bire kadar
Risale-i Nur
medet bek-
lediği İstanbul afakında, perde altında bir nevi taarruz bu-
lunmuş ve altmış birde, birden patlamasıdır.
Tahlil:
ñ ,ä
bin;
…,… , ?,?
yüz;
?,? ,?,?
yüz;
üçüncü
? ,…,¿
yüz;
O,Ü , ì,ì,ì
otuz; dördüncü
on; beş
G
, bir
?
ile beraber on; ahirdeki
tenvin
vakfen elif
olduğu için, yekûnu bin üç yüz elli bir.
Ék
à`r
«n
e
aslı
-i mü-
şeddede olduğundan, bin üç yüz altmış bir eder.
ì@í
K
astamonu
L
âhiKası
| 271 |
men etme
mu’cizâne:
mu’cizeli bir şekilde.
nevi:
çeşit, tür.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
şiddetle
taarruz:
saldırma, sataşma, iliş-
me.
tahlil:
çeşitli yönlerden ve mad-
delerden oluşan bir şeyi çözüm-
leme.
tekerrür etme
temessül:
bir şekil ve surete gir-
me, cisimlenme.
tenvin:
Arapça bir kelimenin so-
nunu nun gibi okutmak üzere ko-
nulan işaret; kelimenin sonuna iki
üstün (en), iki esre.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-ı Hak-
kın bütün noksan sıfatlardan
uzak ve bütün kemal sıfatlara sa-
hip olduğunu ifade eden sözler.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbi-
rine denk gelme.
vakfen:
duruş veya durak olması
itibarıyla.
vecih:
cihet, yön.
-i müşeddede:
şeddeli ‘ya’ har-
fi.
yekûn:
toplam.
zecir:
önleme, yasak etme, ya-
saklama.
zem:
yerme, kınama, ayıplama.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
afak:
ufuklar.
ahir:
son.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümle-
si.
cihet:
yön.
ebcet:
Arap alfabesinin ilk
tertibi ve harflerinin taşıdığı
sayı değerlerine dayanan he-
sap sistemi.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
gıybet
gıybet:
arkadan çekiştirmek,
hazır olmayan birisinin aley-
hinde konuşma.
hâdise:
olay.
hâl:
durum, vaziyet.
hariç:
dışarı.
haşiye:
dipnot.
ihtiyar:
irade, tercih; kendi is-
tek ve arzularına göre hare-
ket etme.
inşaallah
makam-ı cifrî:
cifre ait ma-
kam, cifir hesabına göre ulaşı-
lan netice, sayı değeri.
makam-ı riyazî:
matematiğe
ait makam, matematiksel he-
saba göre.
manen:
mana bakımından,
manaca.
medar-ı gıybet
medet:
inayet, yardım, imdat.
1.
Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? (Hucurat Suresi: 12.)
HaşİYe:
Bu ayet, bizi şiddetle gıybetten men ettiğinden, bizi gıybet
edenleri unutmalıyız, medar-ı gıybet etmemeliyiz. İnşaallah, daha
tekerrür etmeyecek.
1...,261,262,263,264,265,266,267,268,269,270 272,273,274,275,276,277,278,279,280,281,...478
Powered by FlippingBook