ibadetgâhında ezan-ı Muhammedî okuyup “Allahü ek-
ber” dediğinden ve “lâ ilâhe illallah” hakikatini güneş gi-
bi gösterdiğinden, yüz arkadaşıyla taht-ı tevkife alınan ve
mahkûm edilen bir adamı, yüzer emare ve karinelere is-
tinaden inayet-i İlâhiyeden geldiğine kat’î bir kanaat ile
işarat-ı kur’âniyeden bir müjdeyi hem kendine, hem mu-
sibetzede arkadaşlarına bir teselli niyetiyle beyan ettiği
için, onu gıybet ve galiz tabiratla teşhir etmek ve onun
dersleriyle imanlarını kurtaran masum şakirtlerini ondan
tenfir edip şüpheler vermek, güya ortalıkta medar-ı inkâr
hiçbir şey yok ve hiçbir münkeratı ve cinayeti görmüyor
gibi, yalnız o bîçarenin mevhum bir hatasını, sekiz sene-
de seksen müdakkiklerin nazarında saklanan ve sathî ve
inadî nazarına göre, bir içtihadî yanlışını görüyor zannıy-
la galiz tabirlerle zemmetmek; elbette bu asırda, bu
memlekette kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın kasten işaretine
medar olabilir azîm bir hâdisedir. Bence, kur’ân’ın nasıl
ki her sure ve bazen bir ayet ve bazen bir kelime bir
mu’cize olur; öyle de, bu ayetin tek bir işareti, ihbar-ı
gayp nev’inden bir lem’a-i i’caziyedir. Bu ayetin bu işa-
reti, bu asırda, risale-i nur Şakirtlerinin hakkındaki gıy-
bete baktığına üç emare var.
Birincisi
: Birinci Şua olan
İşarat-ı Kur’âniye Risale-
si’
nde, risale-i nur’a ve tercümanına da işaret eden be-
şinci ayet olan
(1)
¢p
SÉs
ædG?p
a /
¬p
H »°/
ûr
ªn
j Gk
Qƒo
f o
¬n
d Én
æ`r
?n
©n
Ln
h o
?Én
æ`r
«n
`«r
Mn
Én
a Ék
à`r
«n
e n
¿Én
c
r
øn
en
hn
G
gayet kuvvetli karinelerle
(2)
Ék
à`r
«n
e
kelime-i kudsiyesi cifir ve
allahü ekber:
Allah en büyük ve
en yücedir.
asır:
yüzyıl.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
azîm:
büyük.
beyan:
bildirme, açıklama, söyle-
me.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cifir:
harflere verilen sayı kıymeti
ile geleceğe veya geçen hâdisele-
re, ibarelerden tarih veya isme
dair işaretler çıkarmak ilmî.
cinayet:
cana kıyma, katl veya
bu derecede ağır bir suç.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
ezan-ı muhammedî:
Hz. Muham-
med’in tebliğ ettiği dinin ezanı.
galiz:
kaba, çirkin, terbiye ve ne-
zaket ölçüsünün dışında, edebe
aykırı.
gayet:
son derece.
gıybet:
arkadan çekiştirmek, ha-
zır olmayan birisinin aleyhinde
konuşma.
güya:
sanki.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek, esas.
ibadetgâh:
ibadet yeri, mabet.
içtihadî:
içtihatla ilgili, içtihada
ait.
ihbar-ı gayp:
gayptan gelen ha-
ber, geçmiş veya gelecek zama-
na ait haberler.
iman:
inanç, itikat.
inadî:
inada dayanan, sözünde ıs-
rar eden, ayak direten.
inayet-i ilahiye:
Allah’ın yardımı.
istinaden:
istinat ederek, daya-
narak.
işarat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın işa-
retleri.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
karine:
işaret, ipucu, iz, delil.
kasten:
bile bile, isteyerek, kasıtlı
olarak.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
kelime-i kudsiye:
yüce, kudsî
söz.
Kur’ân-ı mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerlerini
yapmaktan aciz bırakan Kur’an.
lâ ilâhe illallah:
Allah’tan başka
ilah yoktur.
lem’a-i i’caziye:
mucize derece-
sinde manevî parıltı.
mahkûm:
bir mahkemece hü-
küm giymiş, hükümlü.
masum:
suçsuz, günahsız, saf, te-
miz.
medar:
sebep, vesile.
medar-ı inkâr:
inkâr sebebi.
mevhum:
hakikatte olmayan,
vehim ve hayal ürünü olan.
mu’cize:
benzerini yapmaktan
insanların aciz kaldığı şey.
musibetzede:
musibet görmüş,
felâkete uğramış, belâya, kazaya
uğrayan.
müdakkik:
tetkik eden, ince-
den inceye araştıran.
münkerat:
.
nazar:
bakış; düşünce, fikir.
nevi:
tür, çeşit.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sathî:
yüzeysel, derine inme-
yen, üstün körü.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldı-
ğı 114 bölümden her biri.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tabir:
ifade.
tabirat:
tabirler, ifadeler, te-
rimler, deyimler.
taht-ı tevkif:
gözetim altın-
da, hapishanede.
tenfir:
nefret ettirme, iğren-
dirme, tiksindirme.
tercüman:
çeşitli hal, durum,
maksat veya duyguları ifade
etme vasıtası.
teselli:
avutma, acısını dindir-
me.
teşhir:
ilan etme, herkese du-
yurma, gösterme.
zem:
yerme, kınama, ayıpla-
ma.
1.
Ölü iken îman ile dirilip nura kavuşturduğumuz ve halk içinde o nur ile doğru yola yürüyen
kimse... (En’am Suresi: 122.)
2.
Ölülerinizin.
| 270 | K
astamonu
L
âhiKası