Kastamonu Lahikası - page 260

110
·
Aziz, Sıddık, Halis, Muhlis Kardeşlerim ve
Hizmet-i Kur’âniyede Ciddî, Hakikî Arkadaş-
larım!
Bu yakında hem Isparta’da, hem bu havalide
Risale-i
Nur
’un İhlâs lem’aları intişara başladığı münasebetiyle
ve bir-iki küçük hâdise cihetiyle şiddetli bir ihtar kalbe
geldi. riyaya dair üç nokta yazılacak.
Birincisi:
Farz ve vaciplerde ve şeair-i İslâmiyede ve
sünnet-i seniyenin ittibaında ve haramların terkinde riya
giremez, izharı riya olamaz. Meğer, gayet zaaf-ı imanla
beraber, fıtraten riyakâr ola. Belki, şeair-i İslâmiyeye te-
mas eden ibadetlerin izharları, ihfasından çok derece da-
ha sevaplı olduğunu, Hüccetü’l-İslâm İmam-ı gazalî
(
rA
)
gibi zatlar beyan ediyorlar.
Sair nevafilin ihfası çok se-
vaplı olduğu hâlde, şeaire temas eden, hususan böyle
bid’alar zamanında ittiba-ı sünnetin şerafetini gösteren
ve böyle büyük kebair içinde haramların terkindeki tak-
vayı izhar etmek, değil riya, belki ihfasından pek çok de-
rece daha sevaplı ve halistir.
İkinci Nokta:
Riyaya insanları sevk eden esbabın, bi-
rincisi zaaf-ı imandır.
Allah’ı düşünmeyen, esbaba peres-
tiş eder, halklara hodfüruşlukla riyakârâne vaziyet alır.
risale-i nur Şakirtleri,
Risale-i Nur
’dan aldıkları kuv-
vetli iman-ı tahkikî dersiyle, esbaba ve nâsa, ubudiyet
noktasında bir kıymet, bir ehemmiyet vermiyor ki, ubu-
diyetlerinde onlara gösterişle riya etsinler.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
beyan:
bildirme, açıklama, söyle-
me.
bid’a:
dinin aslına uymayan adet
ve uygulamalar.
ciddî:
gerçek olarak, hakikaten.
cihet:
yön.
dair:
alakalı, ilgili.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
farz:
kesin yapılması gerekli olan;
İslâmiyette kesin olarak yapılma-
sı gereken emir.
fıtraten:
fıtrî olarak, yaratılıştan,
yaratılış itibariyle.
gayet:
son derece.
hâdise:
olay.
hakikî:
gerçek.
halis:
samimî, her amelini yalnız
Allah rızası için işleyen.
haram:
İslâmiyetçe yasaklanan
işler.
havali:
bölge, etraf, çevre, civar.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’an hiz-
meti.
hodfüruş:
kendini beğendirmeye
çalışan, övünen.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hüccetü’l-islâm:
İslam’ın delili,
hücceti, İmam-ı Gazâlî’nin lakâbı.
ihfa:
saklama, gizleme.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
iman-ı tahkikî:
tahkikî iman,
imana dair bütün meseleleri in-
celeyip delil ve bürhan ile inan-
ma.
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
ittiba:
tabi olma, uyma, itaat et-
me.
ittiba-ı sünnet:
Peygamberimiz
(a.s.m) sünnetine uyma.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
kebair:
büyük günahlar, cezası
büyük olan günahlar.
kıymet:
değer.
muhlis:
ihlaslı, samimî; bir işi hiç
bir karşılık beklemeden sırf Allah
rızası için yapan.
münasebet:
ilgi, ilişki, bağ.
nâs:
insanlar.
nevafil:
nafileler, farz ve vacip
olan ibadetlerin dışında kalan
ibadetler.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
perestiş:
tapma, aşırı derece-
de sevme, meftunluk.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
riya:
iki yüzlülük, yalandan
gösteriş, samimiyetsizlik.
riyakâr:
riya eden, iki yüzlü,
sahtekâr.
riyakârâne:
riyakarca, iki
yüzlülükle.
sair:
diğer, başka, öteki.
sevk:
yöneltme.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
sünnet-i seniye:
Hz. Muham-
med’in (asm) yüce sünneti;
yüksek hâl, söz, tavır ve tas-
vipleri.
Şakirt:
talebe, öğrenci.
şeair:
dinin alâmetleri, işaret-
leri.
şeair-i islâmiye:
İslâma ait
işaretler, İslâma sembol ol-
muş iş ve ibadetler.
şerafet:
şereflilik, şerefli ol-
ma.
takva:
Allah korkusuyla dinin
yasak ettiği şeylerden kaçın-
ma, Allah’ın emirlerini tutup
azabından korunma.
ubudiyet:
kulluk.
vacip:
dinî bakımdan yapıl-
ması şart olan, kesinlik bakı-
mından farzdan sonra gelen.
vaziyet:
durum.
zaaf-ı iman:
iman zayıflığı.
zat:
kişi, şahıs.
| 260 | K
astamonu
L
âhiKası
1...,250,251,252,253,254,255,256,257,258,259 261,262,263,264,265,266,267,268,269,270,...478
Powered by FlippingBook