emâm olan verâsında ona mesnet semavîdir ki, vahy-i
mahz-ı rabbanî. Bu şeş cihet ziyadardır; bürûcunda
tecellîdar ki,
(1)
n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G B
n
’
evet, vesvese-i sârık, bâvehim şüphe-i târık, ne haddi var
ki o mârık girebilsin bu bârık kasra. Hem şârık ki, sur
sureler şâhik, her kelime bir melek-i natık ki,
n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G B
n
’
o kur’ân-ı Azîmüşşan, nasıl bir bahr-i tevhiddir. Birtek
katre, misal için birtek sure-i İhlâs; fakat kısa birtek
remzi, nihayetsiz rumuzundan. Bütün enva-ı şirki red-
deder, hem de yedi enva-ı tevhidi eder ispat; üçü
menfî, üçü müsbet, şu altı cümlede birden:
Birinci cümle:
(2)
n
ƒo
g r
?o
b
karinesiz işarettir. demek ıtlakla
tayindir. o tayinde taayyün var. ey
(3)
n
ƒo
g s
’p
G n
ƒo
g n
’
Şu tevhid-i şuhuda bir işarettir: Hakikatbin nazar, tevhi-
de müstağrak olursa der ki:
(4)
n
ƒo
g s
’p
G n
Oƒo
¡r
°ûn
e n
’
İkinci cümle:
(5)
l
ón
Mn
G *n
G
‘dir ki, tevhid-i ulûhiyete tasrihtir.
Hakikat, hak lisanı der ki:
(6)
n
ƒo
g s
’p
G n
Oƒo
Ñr
©n
e n
’
Üçüncü cümle:
(7)
l
ón
ªs
°üdG *n
G
’dir. İki cevher-i tevhide sa-
deftir. Birinci dürrü tevhid-i rububiyet. evet nizam-ı
kevn lisanı der ki:
(8)
n
ƒo
g s
’p
G n
?p
dÉn
N n
’
bahr-i tevhid:
tevhit deryası.
bârik:
parıldayan.
bâvehim:
vehim ile, şüphe ile.
büruç:
burçlar, hisarlar, kaleler.
cevher-i tevhid:
tevhit cevheri,
Allah’ın bir olmaklık cevheri.
cihet:
yön.
dürr:
inci, inci tanesi.
emâm:
bir şeyin ön tarafı.
enva-ı şirk:
Allah’a ortak koşma-
nın, şirkin çeşitleri.
enva-ı tevhid:
tevhidin, Allah’ı
birlemenin çeşitleri.
hak:
doğru, gerçek, hakikat.
hakikatbin:
hakikati gören, haki-
kati anlayan, hakikate inanan.
ıtlak:
genelleştirme, umumî hâle
getirme.
ispat:
kanıtlama.
karine:
işaret, ipucu, iz, delil.
kasır:
saray, köşk.
katre:
damla.
Kur’ân-ı azîmüşşan:
şan ve şere-
fi yüce olan Kur’ân.
lisan:
dil.
mârık:
dinsiz, mürtet, hak dinden
çıkan.
melek-i natık:
konuşan melek.
menfi:
olumsuz.
mesnet:
dayanılacak şey, daya-
nak, dayanılan.
müspet:
olumlu.
müstağrak:
kendinden geçmiş.
nazar:
bakış.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
nizam-ı kevn:
bütün mevcuda-
tın, varlıkların, yaratılmışların dü-
zeni; kâinatın nizamı.
remiz:
işaret, gizli ve kapalı bir
surette ifade etme.
rumuz:
remizler, işaretler.
sadef:
sedef, inci kabuğu.
semavî:
Allah tarafından olan, İlâ-
hî.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
sure-i ihlâs:
İhlâs Suresi; Kur’ân-ı
Kerîm’in 112. suresi. Mekke’de
nazil olmuştur. 4 ayettir.
şâhik:
yüksek , yüce dağ.
şârık:
doğan, parlayan; doğup
parlayan.
şeş:
altı. (6).
şüphe-i tarik:
yolun şüpheli olu-
şu.
taayyün:
meydana çıkma, belli
olma, belirlenme.
tasrih:
açığa çıkarma.
tayin:
belirleme, atama.
tecellidar:
tecelli eden İlâhî kud-
ret ve lütuf ile meydana gelen.
tevhid:
birlik, teklik, yektâ oluş.
tevhid-i rububiyet:
Cenab-ı Hak-
kın kâinatın terbiye, tedbir ve
idaresinde bir olduğunu, yardımcı
veya ortağının bulunmadığını ka-
bul etme.
tevhid-i şuhut:
gözle görülebilen
tevhid delilleri, her nereye
bakılırsa Allah’ın birliğini anla-
ma, hissetme.
tevhid-i ulûhiyet:
İlâhın bir
oluşu; Allah’ın bir olduğunu
kabul etme.
vahy-i mahz-ı Rabbanî:
doğ-
rudan doğruya Allah tarafın-
dan gönderilen, vahiy olan.
vera:
arka taraf.
vesvese-i sârık:
hırsızın ves-
vesesi, hırsızın korku, kuruntu
ve şüphesi.
ziyadar:
ziyalı, ışıklı, parlak,
aydınlık.
1.
Ondan başka ilâh yoktur. (Kasas Suresi: 88.)
2.
De ki: O... (İhlâs Suresi: 1.)
3.
Ondan başka yok.
4.
Ondan başka meşhut yoktur.
5
. Allah birdir. (İhlâs Suresi: 1.)
6.
Ondan başka ma’bud yoktur.
7.
Allah Sameddir; herşey Ona muhtaçtır, O ise hiçbir şeye muhtaç değildir. (İhlâs Suresi: 2.)
8.
Ondan başka hâlık yoktur.
| 252 | K
astamonu
L
âhiKası