Kastamonu Lahikası - page 244

İttifakî noktalarda musaddıkane nakleder. İhtilâfî yerle-
rinde musahhihane bahseder. Böyle naklî umurlar bir
“ümmî”den sudûru harika-i zamanî.
Alt›nc› unsur
ise, mutazammın ve müessis olmuş din-i
İslâma. İslâmiyet misline ne mâzi muktedirdir, ne müs-
takbel muktedir; araştırsan zaman ile mekânı.
Arzımızı senevi, yevmî dairesinde şu hayt-ı semavîdir,
tutmuş da döndürüyor. küreye ağır basmış, hem dahi
ona binmiş; bırakmıyor isyanı.
Yedinci menba
ise, şu altı menbadan çıkan envar-ı sitte,
birden eder imtizaç. ondan çıkar bir hüsün, bundan
gelir bir hads, vasıta-i nuranî.
Şundan çıkan bir zevktir. zevk-i i’caz bilinir; tabirine li-
sanımız yetişmez. Fikir dahi kasırdır; görünür de, tu-
tulmaz o nücum-i asumanî.
on üç asır müddette meylü’t-tehaddî varmış kur’ân’ın
a’dâsında; şevk-i taklit uyanmış kur’ân’ın ahbabında.
İşte i’cazın bir bürhanı.
Şu iki meyl-i şeditle yazılmıştır, meydanda. Milyonlarla
kütüb-i Arabiye gelmiştir kütüphane-i vücuda. onlar
ile tenzili, düşerse bir mizanı,
Muvazene edilse, değil dânâ-i bîmüdanî, hatta en âmî
adam, göz kulakla diyecek: “Bunlar ise insanî; şu ise
asumanî.”
a’dâ:
düşmanlar.
ahbap:
dostlar.
âmî:
bilgisiz, cahil.
arz:
yer, dünya.
asır:
yüzyıl.
asumanî:
göğe ait, gökle ilgili.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
dânâ-i bîmüdanî:
eşsiz âlim, za-
manında bir benzeri olmayan
âlim.
din-i islâm:
İslâm dini.
envar-ı sitte:
altı nur.
hads:
sezgi, seziş.
harika-i zamanî:
zamanın hâri-
kası.
hayt-ı semavî:
semavî olan bağ.
hüsün:
güzellik.
i’caz:
mucizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları şe-
yi yapmak.
ihtilafî:
ihtilaf edilen, fikir ayrılığı
bulunan.
imtizaç:
bileşik hale gelme, kay-
naşma.
insanî:
insanca.
isyan:
başkaldırma, itaatsizlik,
emre karşı gelme.
ittifakî:
ittifakla ilgili, uyuşmaya
ait, sözleşmeye dair.
kasır:
kısa.
küre:
dünya, yeryüzü.
kütüb-i arabiye:
Arapça kitaplar.
kütüphane-i vücut:
varlık kütüp-
hanesi.
lisan:
dil.
mazi:
geçmiş zaman.
mekân:
yer, mahal.
menba:
kaynak.
meyl-i şedit:
şiddetli meyil, şid-
detli arzu.
meylüttehaddî:
meydan okuma
meyli, üstünlüğünü gösterme
arzusu, isteği.
misil:
benzer, eş.
mizan:
ölçü, denge.
muktedir:
iktidarlı, gücü ye-
ten.
musaddıkâne:
tastik ederek,
gerçekliğini doğrulayarak.
musahhihâne:
tashih ederek,
düzelterek.
mutazammın:
içine alan,
kapsayan, havi.
muvazene:
denge, ölçü.
müddet:
süre, zaman.
müessis:
tesis edici, tesis
eden, kuran, kurucu.
müstakbel:
gelecek zaman.
nakil:
anlatma, söyleme, hi-
kâye etme.
naklî:
nakil ve rivayete daya-
nan, anlatıma dayanan, nakil
ile öğrenilen; akla dayanma-
yan.
nücum-i âsumânî:
gökteki
yıldızlar.
senevî:
senelik, yıllık.
sudûr:
sâdır olma, meydana
çıkma, olma.
şevk-i taklit:
benzerini yap-
ma arzusu.
tabir:
yorum, yorumlama.
tenzil:
indirme, indirilme.
umur:
işler, şeyler.
unsur:
madde, esas, kök.
ümmî:
okuma yazması olma-
yan, okumamış.
vasıta-i nuranî:
parlak ve
nurlu vasıta.
yevmî:
günlük, gündelik, her
gün.
zevk-i i’caz:
mucizelikteki
zevk ve güzellik.
| 244 | K
astamonu
L
âhiKası
1...,234,235,236,237,238,239,240,241,242,243 245,246,247,248,249,250,251,252,253,254,...478
Powered by FlippingBook