Kastamonu Lahikası - page 235

Şu edvar ve etvarın, bu uzun yolumuzda birer menzil-i
nazdır. Yolumuzda teshilât içindir ki, kaderden bir
emirnâme vermiş sahifede cephemiz.
Her nereye geliriz, herhangi taifeye misafir oluyoruz;
pek uhuvvetkârâne istikbal görüyoruz. Malımızdan ve-
ririz, mallarından alırız.
ticaret muhabbeti, onlar bizi beslerler, hediyelerle süs-
lerler, hem de teşyi ederler. gele gele, işte geldik,
dünya kapısındayız, işitiyoruz âvâz.
Bak, girdik şu zemine, ayağımızı bastık şahadet âlemine.
Şehrayin-i rahman, gürültühane-i insan. Hiçbir şey
bilmeyiz; delil ve imamımız,
Meşiet-i rahman’dır. Vekil-i delilimiz, nazenin gözleri-
miz. gözlerimizi açtık, dünya içine saldık. Hatırına ge-
lir mi evvelki gelişimiz?
garip, yetim olmuştuk; düşmanlarımız çoktu. Bilmezdik
hâmimizi. Şimdi nur-i imanla o düşmanlara karşı bir
rükn-i metinimiz,
İstinâdî noktamız, hem himayetkârımız, def eder düş-
manları. o iman-ı billâhtır ki ziya-i ruhumuz, hem
nur-i hayatımız, hem de ruh-i ruhumuz.
İşte kalbimiz rahat, düşmanları aldırmaz, belki düşman
tanımaz. evvelki yolumuzda, vakta vicdana girdik; işit-
tik ondan binlerle feryad ü fizar ve avaz.
K
astamonu
L
âhiKası
| 235 |
nur-i hayat:
hayat ışığı, hayat
nuru.
nur-i iman:
iman nuru, Allah’ın
varlığına, yaratıcılığına inanmada-
ki gönül, kalp ve fikir aydınlığı.
ruh-i ruh:
ruhun ruhu, hayatı.
rükn-i metin:
sapa sağlam te-
mel, sağlam dayanak.
sahife:
sayfa.
şahadet:
gözle görülen şeyler,
varlıklar, dünya.
şehrayin-i Rahman:
Rahman
olan Allah’ın şehrayini.
taife:
takım, güruh.
teshilât:
kolaylaştırmalar.
teşyi:
uğurlama, gideni selâmetle
yolcu etme.
uhuvvetkârâne:
kardeşçesine,
samimî dostçasına.
vaktâ:
ne zaman, ne vakit.
vekil-i delil:
delil olarak görünen,
ispat delili.
vicdan:
insanın içindeki, iyiyi kö-
tüden ayırabilen, iyilik etmekten
lezzet duyan ve kötülükten elem
alan manevî his.
yetim:
tek, yalnız, kimsesiz.
zemin:
yeryüzü.
ziya-i ruh:
ruh ışığı, ruhun aydın-
lığı.
âlem:
dünya.
avaz:
ses, seda, bağırtı, çığlık.
def:
kovma, uzaklaştırma.
delil:
bir davayı ispata yara-
yan şey, burhan.
edvar:
devirler, zamanlar,
asırlar.
emirname:
amirin emri yazılı
olan kâğıt, üst makamdan ve-
rilen emir kâğıdı.
etvar:
hâl ve hareketler, işler,
tarzlar, tavırlar.
evvel:
önce.
feryad ü fizar:
yüksek sesle
bağırıp haykırmak, imdat is-
temek.
feryat:
haykırma, çığlık.
garip:
kimsesiz, zavallı.
gürültühane-i insan:
insanla-
rın gürültü evi, insanların gü-
rültü yaptıkları yer.
hamim:
samimî arkadaş.
himayetkâr:
koruyucu.
imam:
önder, rehber.
iman-ı billâh:
Allah’a inanma,
Allah’ı, onun kâinatta tecelli
eden bütün sıfat ve isimleriy-
le beraber kabul ederek Ona
inanma.
istikbal:
gelecek zaman.
istinadî:
dayanmaya, güven-
meye ait.
kader:
İlahî hüküm; Cenab-ı
Hakk’ın takdir ve tayin etme-
si.
menzil-i naz:
nazlı yer.
meşiet-i Rahman:
Allah’a ait
olan dilek, murat, arzu ve iş-
ler.
muhabbet:
sevgi, sevme.
nazenin:
nazlı, nazik, narin,
ince yapılı.
1...,225,226,227,228,229,230,231,232,233,234 236,237,238,239,240,241,242,243,244,245,...478
Powered by FlippingBook