altmış altı; eğer meddeler ve okunmayan hemzeler sayıl-
mazlarsa, bu seneki Muharrem tarihine, yani bin üç yüz
altmış ikiye tamam tevafuk eder. eğer
l
Ú/
Ño
e
’deki
tenvin
de vakfedilse bin üç yüz on altıdır ki, hem
Risale-i Nur
’un
mukaddematına, hem tenvinle tekemmülüne ve Birinci
Şuada beyan edildiği gibi, çok âyâtın ehemmiyetle gös-
terdikleri aynı meşhur tarihe tevafuk eder.
ì@í
‡
112
·
[ehemmiyetli bir hocanın üstad hakkında ziyade
hüsnüzannını tadil etmek münasebetiyle yazıl-
mış; belki size de faydası olur diye gönderildi.]
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
p
äGn
ôp
°TÉn
Y p
On
ón
©p
H o
¬o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h $G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ`r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
(3)
p
¿É°n
†n
en
Q p
ôr
¡n
°T p
?p
F = Én
bn
O
Aziz, Sadık, MuhteremKardeşimiz Hoca Haş-
met!
senin müceddit hakkındaki mektubunu hayretle oku-
duk ve üstadımıza da söyledik. üstadımız diyor ki:
“evet, bu zaman, hem iman ve din için, hem hayat-ı
içtimaî ve şeriat için, hem hukuk-i amme ve siyaset-i İslâ-
miye için, gayet ehemmiyetli birer müceddit ister. Fakat,
en ehemmiyetlisi, hakaik-ı imaniyeyeyi muhafaza
K
astamonu
L
âhiKası
| 267 |
medde:
med işareti, Kur’ân-ı Ke-
rîm’de üzerine konduğu elifi uza-
tarak okutan işaret.
muhafaza:
koruma.
muharrem:
kamerî takvimin bi-
rinci ayı.
muhterem:
saygı değer, hürmete
layık, saygın.
mukaddemat:
başlangıçlar.
müceddit:
hadis-i şerifle, her asır
başında geleceği müjdelenen di-
nin yüksek hizmetkârı; dine yeni
bir tarzla yaklaşan, asrın şartları-
na göre ve ortaya atılan yeni şüp-
he ve taarruzlara karşı dini yo-
rumlayıp kuvvetlendiren büyük
âlim.
müceddit:
hadis-i şerifle, her asır
başında geleceği müjdelenen di-
nin yüksek hizmetkârı; dine yeni
bir tarzla yaklaşan, asrın şartları-
na göre ve ortaya atılan yeni şüp-
he ve taarruzlara karşı dini yo-
rumlayıp kuvvetlendiren büyük
âlim.
münasebet:
vesile, -dan dolayı.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sadık:
doğru, gerçek; sözünde,
vaadinde, işinde doğru olan.
siyaset-i islâmiye:
İslâma ait
olan, İslâmî siyaset.
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî
emir ve yasaklara dayanan hü-
kümlerin hepsi.
tadil:
doğrultma, düzeltme.
tekemmül:
olgunlaşma, kemale
erme, mükemmelleşme.
tenvin:
Arapça bir kelimenin so-
nunu nun gibi okutmak üzere ko-
nulan işaret; kelimenin sonuna iki
üstün (en), iki esre.
tenvin:
Arapça bir kelimenin so-
nunu nun gibi okutmak üzere ko-
nulan işaret; kelimenin sonuna iki
üstün (en), iki esre.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbi-
rine denk gelme.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbiri-
ne denk gelme.
üstad:
öğretici, öğretmen.
vakıf:
durma, duruş.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
ayat:
Kur’ân ayetleri.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
beyan:
bildirme, açıklama,
söyleme.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
ehemmiyetli:
önemli.
faide:
fayda.
gayet:
son derece.
hakaik-ı imaniye:
imana ait
hakikatler, imanî gerçekler.
hayat-ı içtimaî:
toplum ha-
yatı, sosyal hayat.
hemze:
elif yerine kullanılan
işaret, elif, vav, ye ve he üze-
rine konulan kısa okutma işa-
reti.
hukuk-i âmme:
kamu huku-
ku.
hüsnüzan:
bir kimsenin veya
bir hadisenin iyiliği hakkında-
ki vicdanî ve iyi kanaat.
iman:
inanç, itikat.
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selâmı, rahmeti ve berekâtı ramazan ayının dakikalarının aşireleri adedince üzeri-
nize olsun.