Herkes, midesini düşünmeye başlıyor. kalp, hakikatten
ziyade ekmeği düşünüp hayata, yaşamaya, yardıma ko-
şup vazife-i hakikiyesini ikinci derecede bırakır. Buna
karşı
Risale-i Nur
’un şakirtleri bir uzun ramazan nazarıy-
la bakıp, kefaretü’z-zünup ve bir riyazet-i şer’iyeye çevi-
rebilirler. Alenen nakz-ı sıyamla ramazanın hürmetini kı-
ran bedbahtlara gelen o musibet, masumları da incitir.
Fakat risale-i nur Şakirtleri ve masumları, o musibeti
lehlerine döndürüp, hayırlı bir riyazete kalbederler. ka-
naat ve iktisatla karşılarlar.
Üçüncü Nokta:
İki meseledir.
Birincisi
: Müdakkik Hoca sabri, Feyzi’nin istihracına
dâir Feyzi’ye yazdığı mektup, güzeldir. lâhikaya girdik-
ten sonra, hocalar
(1)
l
ôn
¶n
f p
¬«/
a
dememek için bazı kelimatı
tadil edildi.
İkinci mesele:
İstanbul ulemasının en büyüğü ve en
müdakkiki ve çok zaman müftiü’l-enâm olan eski fetva
emini meşhur Ali rıza efendi (r.h.), Birinci Şua
İşarat-ı
Kur’âniye
ve
Ayetü’l-Kübra
gibi risaleleri gördükten son-
ra,
Risale-i Nur
’un mühim bir talebesi olan Hafız emin’e
demiş ki:
“Bediüzzaman, şu zamanda din-i İslâma en büyük hiz-
met eylediğini ve eserlerinin tam doğru olduğunu ve
böyle bir zamanda, mahrumiyet içinde, feragat-i nefis
edip, yani dünyayı terk edip, böyle bir eser meydana ge-
tirmek hiç kimseye müyesser olmadığını ve her suretle
şayan-ı tebrik olduğunu ve
Risale-i Nur
müceddid-i din
alenen:
açıktan açığa, gizleme-
den.
bedbaht:
bahtsız, talihsiz, zavallı.
dair:
alakalı, ilgili.
din-i islâm:
İslâm dini.
ferâgat-i nefis:
kendi hakkından
vazgeçme.
fetva emini:
şeyhülislâmlıkta fet-
va işleriyle meşgul olan dairenin
başkanı.
hakikat:
gerçek, esas.
hürmet:
riayet, ihtiram, saygı.
iktisâd:
tutum, lüzumundan fazla
veya eksik harcamalardan kaçın-
ma.
istihraç:
bir şeyden bir şey çıkar-
ma, sonuç çıkarma, mana çıkar-
ma.
işarat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın işa-
retleri.
kanaat:
hırs göstermeden kısme-
tine razı olmak, elindeki ile yetin-
mek.
kefaretü’z-zünup:
günahların
kefareti.
kelimat:
kelimeler, sözler.
leh:
onun tarafına, ondan yana,
birinin faydası için yapılan hare-
ket.
mahrumiyet:
mahrumluk, diledi-
ğini, istediğini elde edememe, na-
sipsizlik, hissesizlik.
masum:
suçsuz, günahsız, saf, te-
miz.
mesele:
önemli konu.
musibet:
felaket, bela.
müceddid-i din:
dini tecdit eden,
dini, yine dinin kaynağından aldı-
ğı ilim ve tefsirle kuvvetlendiren.
müdakkik:
tetkik eden, ince-
den inceye araştıran.
müftiyü’l-enâm:
şeyhülis-
lâmlar için kullanılan ünvan.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
müyesser:
nasip olan.
nakz-ı sıyam:
orucu bozmak.
nazar:
bakış; düşünce, fikir.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
riyazet:
nefsi terbiye, dünya
lezzetlerinden ve rahatından
sakınma; perhizle, kanaatle
yaşama.
riyazet-i şer’iye:
şer’î riyazet,
şeriatın izin verdiği ölçüde aç-
lık ile nefsi terbiye ederek ya-
şama.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şayan-ı tebrik:
tebrik etme-
ye, kutlamaya değer.
tadil:
doğrultma, düzeltme.
talebe:
öğrenci.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim
sahipleri.
vazife-i hakikiye:
hakikî ger-
çek vazife.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
1
. Dikkate almak, gözden geçirmek lâzım.
| 274 | K
astamonu
L
âhiKası