Biz de zatınıza ve oradaki
Risale-i Nur
’la alâkadar
olanlara selâm ediyoruz.
Risale-i Nur Şakirtlerinden
Emin, Feyzi, Kâmil
ì@í
‡
113
·
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
Kardeşlerim!
kur’ân’ın birtek ayetinin birtek işareti, ihbar-ı gayp
nev’inden bir lem’a-i i’caziyeyi tevafuk suretiyle gösterdi-
ğini manevî bir ihtar ile gördüm.
(2)
Ék
à`r
«n
e p
¬«/
Nn
G n
ºr
ën
d n
?o
cr
Én
j r
¿n
G r
ºo
c
o
ón
Mn
G t
Öp
ëo
jn
G
Bu ayet-i kerîmenin makam-ı cifrîsi, şedde ve tenvin
sayılmazsa, bin üç yüz elli bir,
Ék
à`r
«n
e
’in aslı
Ék
àu
«n
e
olmasın-
dan, bin üç yüz altmış bir ederek, bu tarihte umur-i azî-
meden bir dehşetli gıybeti, bu ayetin mana-i işarî külliye-
tinde dâhil ediyor. Umur-i azîmeden böyle bir acip gıy-
bet aynı tarihte, aynı senede vukua geldi. Şöyle ki:
on sekiz sene müddetinde sünnet-i seniyyeyi muhafa-
za için başına şapka koymadığından, on sekiz senedir
haps-i münferit hükmünde ihtilâttan men ve yalnız bir
odada hayatını geçirmeye mecbur edilen ve hususî
K
astamonu
L
âhiKası
| 269 |
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
men:
yasak etme, engelleme,
mâni olma.
muhafaza:
koruma.
müddet:
süre, zaman.
nevi:
tür, çeşit.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
selâm:
barış, rahatlık, selamet ve
esenlik dileme.
suret:
biçim, şekil, tarz.
sünnet-i seniye:
Hz. Muham-
med’in (asm) yüce sünneti; yük-
sek hâl, söz, tavır ve tasvipleri.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şedde:
Arapça ve Farsçada iki de-
fa okunması gereken bir harfin
üzerine konulan ve o harfi iki de-
fa okutan işaret.
tenvin:
Arapça bir kelimenin so-
nunu nun gibi okutmak üzere ko-
nulan işaret; kelimenin sonuna iki
üstün (en), iki esre.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbiri-
ne denk gelme.
umur-i azîme:
büyük işler.
vuku:
olma, gerçekleşme, mey-
dana gelme.
zat:
şahıs.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümle-
si.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın aye-
ti; azamet ve şerefi olan ayet.
dahil:
girme, içinde olma.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
gıybet:
arkadan çekiştirmek,
hazır olmayan birisinin aley-
hinde konuşma.
haps-i münferit:
tek başına
olan hapis.
hususî:
özel.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
ihbar-ı gayp:
gayptan gelen
haber, geçmiş veya gelecek
zamana ait haberler.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
ihtilât:
karışıp görüşme, bera-
ber yaşama.
külliyet:
bütünlük, umumîlik.
lem’a-i i’câziye:
mucize dere-
cesinde manevî parıltı.
makam-ı cifrî:
cifre ait ma-
kam, cifir hesabına göre ulaşı-
lan netice, sayı değeri.
mana-i işarî:
yazı ve işaret-
lerle ifade edilen mana.
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
2.
Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? (Hucurat Suresi: 12.)