Kastamonu Lahikası - page 273

Amma, kader-i İlâhînin vech-i adaleti şudur ki:
Risale-i
Nur
’un hakikatiyle ve şakirtlerinin şahs-ı manevîsiyle teza-
hür eden fevkalâde imanî hizmetlerin ehemmiyetli bir kıs-
mını bîçare tercümanına vermek ve ehl-i dünya ve ehl-i si-
yaset ve avamın nazarında birinci derece ve hakikat na-
zarında, imana nispeten ancak onuncu derecede bulunan
siyaset-i İslâmiye ve hayat-ı içtimaiye-i ümmete dair hiz-
meti, kâinatta en büyük mesele ve vazife ve hizmet olan
hakaik-ı imaniyenin çalışmasına racih gördüklerinden, o
tercümana karşı arkadaşlarının pek ziyade hüsnüzanları
ehl-i siyasete, inkılâpçı bir siyaset-i İslâmiye fikrini vermek
cihetinde,
Risale-i Nur
’a karşı hayat-ı içtimaiye noktasın-
da cephe almak ve fütuhatına mâni olmak pek kuvvetli ih-
timali vardı. Bunda hem hata, hem zarar büyüktür.
kader-i İlâhî, bu yanlışı tashih etmek ve o ihtimali iza-
le etmek ve öyle ümit besleyenlerin ümitlerini tadil et-
mek için, en ziyade öyle cihetlerde yardım ve iltihaka ko-
şacak olan ulemadan ve sâdattan ve meşayihten ve ah-
baptan ve hemşehriden birisini muarız çıkardı; o ifratı ta-
dil edip adalet etti. “size, kâinatın en büyük meselesi
olan iman hizmeti yeter” diye bizi merhametkârâne o
hâdiseye mahkûm eyledi. sonra, lillâhilhamd, o muarızı
susturdu, o ateşi söndürdü. Fakat münafıklar söndürme-
mek için çalışıyorlar.
İkinci Nokta:
Bu dehşetli ihtikârdan çıkan kaht ve ga-
lâ ve açlık ve zaruret, yaşamak damarını şiddetle yaralan-
dırıyor. Bu yara, hissiyat-ı ulviye-i diniyeyi bir derece sus-
turmaya vesile olup, ehl-i dalâlete yardım ediyor.
K
astamonu
L
âhiKası
| 273 |
zarurî olan ihtiyaç maddelerini
satın alıp fiyatı artsın diye kırk
gün veya daha fazla bir süre sak-
lama.
ihtimal:
olabilirlik.
iltihak:
karışma, katılma.
iman:
inanç, itikat.
imanî:
imana dair olan, imanla il-
gili.
inkılâp:
değişme, dönüşüm, kök-
lü değişme.
izale:
giderme, ortadan kaldırma.
kader-i ilâhî:
İlâhî kader, Allah’ın
kader kanunu.
kaht:
kıtlık sebebiyle meydana
gelen açlık.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlemler.
lillâhilhamd:
Allah’a hamdolsun
ki!.
mahkûm:
bir mahkemece hü-
küm giymiş, hükümlü.
mâni:
engel.
merhametkârâne:
acıyarak,
merhamet göstererek.
mesele:
konu.
meşayih:
şeyhler, pirler.
muarız:
muhalefet eden, karşı çı-
kan, muhalif.
münafık:
nifak sokan, arabozucu;
kalbinde küfrü gizlediği halde
Müslüman görünen.
nazar:
bakış; düşünce, fikir.
nispeten:
nispetle, kıyaslayarak.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
racih:
daha daha üstün, önce, di-
ğerinden üstün.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sâdât:
seyyidler, Hz. Muham-
med’in neslinden gelenler.
siyaset-i islâmiye:
İslâma ait
olan, İslâmî siyaset.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs,
belli bir kişi olmayıp bir cemaat-
teb meydana gelen manevî şahıs.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tadil:
doğrultma, düzeltme,
denkleştirme.
tashih:
düzeltme, yanlışını gider-
me.
tercüman:
çeşitli hal, durum,
maksat veya duyguları ifade et-
me vasıtası.
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya çıkma.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim sa-
hipleri.
vazife:
görev.
vech-i adalet:
adalet yönü.
vesile:
aracı, vasıta.
zaruret:
muhtaçlık, şiddetli ihti-
yaç içinde olma.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
adalet:
her hak sahibine hak-
kının tam ve eksiksiz verilme-
si, düzenli ve dengeli oluş.
ahbap:
dostlar.
amma:
ama, lakin, ancak.
avam:
kültürlü, yüksek taba-
kadan olmayan; cahil halk ta-
bakası.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cihet:
yön.
dair:
alakalı, ilgili.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yol-
dan çıkanlar, azgın ve sapkın
kimseler.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı,
dünya adamı, ahireti düşün-
meyen.
ehl-i siyaset:
ülkenin idare-
siyle meşgul olanlar, siyaset
adamları, politikacılar.
fevkalâde:
olağanüstü.
fütuhat:
zaferler, fetihler, ga-
libiyetler.
gala:
aşırı fiyat, pahalılık.
hâdise:
olay.
hakaik-ı imaniye:
imana ait
hakikatler, imanî gerçekler.
hakikat:
gerçek, esas.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal ha-
yat, toplum hayatı.
hayat-ı içtimaiye-i ümmet:
Müslümanların sosyal hayatı.
hemşehri:
aynı şehirli, aynı
memleketli.
hissiyat-ı ulviye-i diniye:
dinle ilgili yüce hisler.
hüsnüzan:
bir kimsenin veya
bir hadisenin iyiliği hakkında-
ki vicdanî ve iyi kanaat.
ifrat:
aşırılık, pek ileri gitme,
haddini aşma.
ihtikâr:
fazladan kazanç sağ-
lamak amacıyla, hayat için
1...,263,264,265,266,267,268,269,270,271,272 274,275,276,277,278,279,280,281,282,283,...478
Powered by FlippingBook