Kastamonu Lahikası - page 276

yabanîlere onun ismini vermekle teşhir etmemek gerek-
tir ve dualarına onu dâhil etmek lâzımdır.
Umum kardeşlerimize selâm.
ì@í
115
·
(2)
Ék
ªp
F = G n
O Gk
ón
Hn
G o
¬o
JÉn
c n
ôn
Hn
h $G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ`r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
(1)
@o
¬n
fÉn
ër
Ñ
°o
S
/
¬p
ª°r
SÉp
H
Aziz, Sıddık,MüstakimKardeşlerim!
gayet ciddî bir ihtar ile bir hakikati beyan etmeye lü-
zum var. Şöyle ki:
(3)
*G s
’p
G n
Ör
«n
¨r
dG o
º n
?r
©n
j n
sırrıyla, ehl-i velâyet, gaybî olan
şeyleri, bildirilmezse bilmezler. en büyük bir velî dahi,
hasmının hakikî hâlini bilmedikleri için, haksız olarak mü-
bareze etmesini Aşere-i Mübeşşerenin mabeynindeki
muharebe gösteriyor. demek, iki velî, iki ehl-i hakikat bir-
birini inkâr etmekle makamlarından sukut etmezler;
meğer, bütün bütün zahir-i şeriata muhalif ve hatası za-
hir bir içtihat ile hareket edilmiş ola. Bu sırra binaen
(4)
¢p
SÉv
ædG p
øn
Y n
Ú/
aÉn
©r
dGn
h n
ßr
«n
¨r
dG n
Ú/
ªp
XÉn
µ`r
dGn
h
’deki ulüvvücenap
düsturuna ittibaen ve avam-ı mü’minînin şeyhlerine kar-
şı hüsnüzanlarını kırmamakla, imanlarını sarsılmadan
muhafaza etmek ve
Risale-i Nur
’un erkânlarının haksız
aşere-i mübeşşere:
Cennetle
müjdelenen on Sahabî. (Hz. Ebu
Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz.
Ali, Hz. Abdurrahman bin Avf, Hz.
Übeyde bin Cerrah, Hz. Said Bin
Zeyd, Hz. Sa’d bin Ebî Vakkas, Hz.
Ubeydullah bin Talha, Hz. Zübeyr
ibnü’l-Avvam.).
avam-ı mü’minîn:
mü’minlerin
geniş halk tabakası, avam olanla-
rı.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
binaen:
-den dolayı, bu sebep-
ten.
ciddî:
gerçek olarak, hakikaten.
dahil:
girme, içinde olma.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
düstur:
kaide, esas, prensip.
ehl-i hakikat:
hakikati arzula-
yanlar, gerçeği bulup onun peşin-
den gidenler; Allah adamı.
ehl-i velâyet:
velî olanlar; eren-
ler, Allah’ın dostluğunu kazanan-
lar, velîlik sıfatını taşıyanlar.
erkân:
rükünler, esaslar, ileri ge-
lenler.
gaybî:
gaybla ilgili, bilinmeyenle
ilgili.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikî:
gerçek.
hasım:
muhalif, karşı taraf, düş-
man.
hüsnüzan:
bir kimsenin veya bir
hadisenin iyiliği hakkındaki vicda-
nî ve iyi kanaat.
içtihat:
din âlimlerinin şer’î esas-
lar dahilinde Kur’ân ve sünnete
uygun şekilde bir konuda fikir or-
taya koymaları, hüküm vermele-
ri.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
iman:
inanç, itikat.
inkâr:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, kabul ve tasdik et-
meme.
ittibaen:
ittiba ederek, tabi ola-
rak, uyarak.
mabeyn:
ara.
makam:
manevî mevki.
muhafaza:
koruma.
muhalif:
zıt, karşıt, aykırı.
muharebe:
savaşma, savaş.
mübareze:
çatışma, kavga.
müstakim:
doğru.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
selâm:
barış, rahatlık, selamet ve
esenlik dileme.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dik-
kat ve tecrübe ile anlaşılan
en ince yanı.
sükût:
değerden düşme, de-
ğerini yitirme.
şeyh:
tarikat dersi veren ma-
nevî lider, mürşit.
teşhir:
ilan etme, herkese du-
yurma, gösterme.
ulüvv-i cenap:
âlicenaplık,
cömertlik, büyüklük.
umum:
bütün.
velî:
Allah’ın sevgisine, hima-
yesine kavuşmuş, ermiş kim-
seler, Allah dostu, evliya.
yabanî:
yabancı, konunun
dışında olan.
zahir:
açık, âşikar.
zahir-i Şeriat:
şeriatın zahiri,
şeriatın zahiri duygularımızla
görüp anladığımız yönü.
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
2. Allah’ın selâmı, rahmet ve berekâtı ebedî ve daimî olarak üzerinize olsun.
3.
Gaybı Allah’tan başka kimse bilemez.
4.
Öfkelerini yutanlar ve insanların kusurlarını affedenler. (Âl-i İmran Suresi: 134.)
| 276 | K
astamonu
L
âhiKası
1...,266,267,268,269,270,271,272,273,274,275 277,278,279,280,281,282,283,284,285,286,...478
Powered by FlippingBook