medar-ı nazar bir fert, inşirah-ı sadr
(HÂşİYe)
nuruyla başka
bir hâlete girip eski sıkıntıdan kurtulup nuranî bir mesleğe
giren bir şahsı, eski ve Yeni Harb-i Umumînin gelmeye
hazırlanmaları olan o dehşetli tarihe ve o ferdin vaziyetine
remzen bakar.
(2)
/
¬u
H n
Q r
øp
e m
Qƒo
f '
¤n
Y n
ƒo
¡n
a
’deki
(3)
/
¬u
H n
Q r
øp
e m
Qƒo
f
kelimesi,
Risale-i Nur
ismine ve manasına hem cifri,
hem sureti, hem manası, tevafuk ettiği gibi,
(4)
n
ƒo
¡n
a p
?n
Ór
°Sp
Ór
``p
d o
?n
Qr
ón
°U *G n
ìn
ön
T r
øn
ªn
an
G
cümlesinin de makam-ı
cifrîsi gösterdiği tarihte
Risale-i Nur
’un tercümanı olan
üstadımın –tahkikatımla– aynen vaziyetine tevafuk
ediyor.
Çünkü, o zamanda Harb-i Umumînin mebdelerinde,
üstadım eski âdetini ve sair ulûm-i felsefeyi ve ulûm-i ali-
yeyi bırakıp tam bir inşirah-ı sadr ile
Risale-i Nur
’un fati-
hası ve birinci mertebesi olan
İşaratü’l-İ’caz
tefsirine baş-
layıp, bütün himmetini, efkârını kur’ân’a sarf etmeye
başladığına tevafuku kavi bir emaredir ki, bu asırda o kül-
lî mana-i işarîde medar-ı nazar bir fert,
Risale-i Nur
’un
tercümanı ve şakirtlerinin şahs-ı manevîsini temsil eden
mümessildir.
evet, madem kur’ân-ı Mu’cizülbeyan her asırda her
ferde hitap eder bir ilm-i muhit ve bir irade-i şamile ile
K
astamonu
L
âhiKası
| 263 |
veya birisine karşı konuşma.
ilm-i muhit:
her şeyi ihata edici,
kuşatıcı ilim.
inşirah-ı sadr:
gönül ferahlığı,
kalp rahatlığı, iç huzuru.
irade-i şamile:
Cenab-ı Hakkın
bütün kâinat ve mahlûkatı kuşa-
tan kudreti.
kavi:
kuvvetli, güçlü.
Kur’ân-ı mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerlerini
yapmaktan aciz bırakan Kur’an.
küllî:
umumî, genel, bütün olan.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
makam-ı cifrî:
cifre ait makam,
cifir hesabına göre ulaşılan neti-
ce, sayı değeri.
mana-i işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
mebde:
başlangıç.
medar-ı nazar:
göz önünde bu-
lundurulması gereken.
mertebe:
derece, basamak.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sistem.
mühim:
mümessil:
temsil eden, temsilci.
münacat:
yakarış, yalvarış.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak, mü-
nevver.
remzen:
remiz ile, işaret ederek,
işaretle.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sarf:
kullanma; harcama.
suret:
biçim, görünüş.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs,
belli bir kişi olmayıp bir cemaat-
teb meydana gelen manevî şahıs.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şerh-i sadr:
kalbe açıklık kazan-
dırma, ferahlandırma, huzur ver-
me.
tahkikat:
araştırmalar, soruştur-
malar.
tefsir:
Kur’ân-ı Kerîm’i açıklamak
maksadıyla yazılan kitap.
temsil:
sahne oyunu, piyes, tiyat-
ro.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbiri-
ne denk gelme.
ulûm-i âliye:
alet ilimleri de deni-
len sarf, nahiv gibi gramer ve
mantık gibi ilimler.
ulûm-i felsefe:
felsefe ilimleri.
üstad:
öğretici, öğretmen.
vaziyet:
durum.
âdet:
görenek, usul, alışkan-
lık.
asır:
yüzyıl.
cifir:
harflere verilen sayı kıy-
meti ile geleceğe veya geçen
hâdiselere, ibarelerden tarih
veya isme dair işaretler çıkar-
mak ilmî.
daima:
sürekli, kesintisiz, de-
vamlı.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dua:
Allah’tan istemek.
efkâr:
düşünceler, fikirler, gö-
rüşler.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
fatiha:
başlama, giriş.
fert:
tek olan, birey.
hâlet:
hal, durum.
harb-i umumî:
genel harp,
dünya savaşı.
haşiye:
dipnot.
himmet:
çalışma, çabalama,
gayret gösterme.
hitap:
söz söyleme, topluluğa
1.
Allahım, kalbimi imana ve İslâma açık kıl.
2.
Rabbinden bir nur üzere olan kimse… (Zümer Suresi: 22.)
3.
Rabbinden bir nur… (Zümer Suresi: 22.)
4
. Allah’ın kalbini İslâma açtığı kimse… (Zümer Suresi: 22.)
HaşİYe:
Bu şerh-i sadra münasebettar bir tevafuktur ki, üstadımdan
anladım. Yirmi beş senedir daima ve en mühim bir duası
(1)
p
?n
Ór
°Sp
’r
Gn
h p
¿Én
Á/
Ór
``p
d i/
Qr
ón
°U r
ìn
ô°r
TG -n
G
münacatı olmuş.