Kastamonu Lahikası - page 287

120
·
Aziz, SıddıkKardeşlerim!
Risale-i Nur
tarikat değil, hakikattir, âyât-ı kur’âniye-
den tereşşuh eden bir nurdur. ne Şarkın ulûmundan ve
ne de garbın fünunundan alınmış değil, kur’ân-ı Mu’ci-
zülbeyan’ın, bu zamana mahsus bir i’caz-ı manevîsidir.
Menfaat-i şahsiye yoktur.
Risale-i Nur
’un hiç olmazsa
söz ve Mektuplarını tamamıyla okuyunca birçok haki-
katler tezahür edeceğinden, bugünkü düşüncenizden,
yani
Risale-i Nur
’u yazmaktan çekinmek ve çekilmekten
derhal teberri edeceksiniz.
Muhterem değerli kardeşim, derhal yazmaya
başlayınız, korkmayınız; hizmet-i kur’ân, inşaallah
muhafaza edecektir. diğer efendiyi ziyarete gidenlere ve
risale-i nur’u yazan o havalideki kardeşlerimize geçmiş
olsun.
(HaşİYe)
Hafîz-i Hakikî inşaallah muhafaza edecektir.
İmam-ı Ali radiyallâhü Anhın
(1)
r
än
Q s
ƒn
æn
J G v
ô°p
S p
êr
ö t
ùdG o
êG n
ôp
°S o
OÉn
?o
J @ k
án
fÉn
«n
H G v
ô°p
S p
Qƒ t
ædG o
êG n
ô°p
S o
OÉn
?o
J
emrine inkıyat etmek icap ettiğinden,
Risale-i Nur
’u gizli
okumak, gizli yazmak, gizli neşretmek lâzımdı. o
kardeşlerimizin bu emre riayet etmemesinden ileri
geldiğinden, hafif şefkat tokadı yediklerinden, tekrar
geçmiş olsun.
K
astamonu
L
âhiKası
| 287 |
lerini yapmaktan aciz bırakan
Kur’an.
menfaat-ı şahsiye:
şahsî menfa-
at.
muhafaza:
koruma.
muhterem:
saygı değer, hürmete
layık, saygın.
neşir:
kitap basma, çıkarma; her-
kese duyurma, yayma.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
radıyallahü anh:
Allah ondan ra-
zı olsun.
riayet:
uyma, gözetme.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şark:
doğu, doğu bölgeleri.
şefkat:
acıyarak ve esirgeyerek
sevme, içten ve karşılıksız mer-
hamet.
taharri etmek:
aramak.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için şey-
hin gözetiminde müridin takip
edeceği terbiye usul ve yolu.
teberri:
aklanma, temiz olma,
arınma.
tereşşuh:
sızma, sızıntı yapma.
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya çıkma.
ulûm:
ilimler.
ayat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın
ayetleri.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
fünun:
fenler.
garp:
batı, Batı’da kalan böl-
geler.
hâdise:
olay.
hafîz-i hakikî:
gerçek anlam-
da yarattıklarını koruyan ve
muhafaza eden Allah.
hakikat:
gerçek, doğruluk;
görülen bir şeyin aslı, esası.
haşiye:
dipnot.
havali:
bölge, etraf, çevre, ci-
var.
hıfz-ı ilâhî:
Allah’ın koruması,
İlâhî koruyuculuk.
hizmet-i Kur’ân:
Kur’ân hiz-
meti.
icap:
gerekme hali, gerekli ol-
ma.
i’caz-ı manevî:
manen muci-
ze oluş.
inkıyat:
boyun eğme, bağ-
lanma, teslim olma.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
Kur’ân-ı mu’cizülbeyan:
a-
çıklamalarıyla akılları benzer-
1.
Nur kandili gizli gizli yandırılarak yayılır. Kandiller kandili gizli gizli tutuşturularak parlar.
(Celcelûtiye)
HaşİYe:
kardeşimiz salâhaddin, burada, Isparta'da olduğu gibi, bunlara
da risale-i nur’u aramak için evlerini taharri edip sıkıştırdıkları zaman,
hıfz-ı İlâhî ile birşey bulamadıkları zamanki hâdiseye işaret ediyor.
Fevzi
1...,277,278,279,280,281,282,283,284,285,286 288,289,290,291,292,293,294,295,296,297,...478
Powered by FlippingBook