Kastamonu Lahikası - page 296

olduğundan, hayat meseleleri onları çok alâkadar etmez
ve merakla baktırmaz. İşte bu hakikate binaen, değil on
üç ay, belki on üç sene
(HaşİYe)
dahi bakmasam hakkım
var. sizler baktınız, günahlardan başka ne kazandınız?
Ben bakmadım, ne kaybettim?
İkinci sual:
İşarat-ı kur’âniye risalesinde Fatiha’nın
ahirinde sırat-ı müstakim ashabı ki,
(1)
r
º p
¡r
«n
?n
Y n
âr
ªn
©r
fn
G n
øj/
òs
`dn
G
ayetiyle tarif edilen taife içinde, hem
(2)
»/
às
eo
Gr
øp
e l
án
Øp
FBÉn
W o
?Gn
õn
J n
(ilâahir) hadisinin ahir zamanda gösterdikleri mücahitler
içinde ve hem Ve’l-Asr suresinin
(3)
Gƒo
æn
e'
G n
øj/
òs
dG s
’p
G
’dan
başlayan üç cümlenin mana-i işarîsinde, hususî bir suret-
te, bir ferdi
Risale-i Nur
’un has şakirtleri olduğuna sebep
nedir ve vech-i tahsisi nedir?
Elcevap:
sebebi ise,
Risale-i Nur
, yüze yakın din tıl-
sımlarını ve hakaik-ı kur’âniyenin muammalarını hal ve
keşfetmiştir ki; herbir tılsımın bilinmemesinden, çok in-
sanlar şübehata ve şükûka düşüp, tereddütlerden kurtu-
lamayıp, bazen imanını kaybederdi. Şimdi, bütün dinsiz-
ler toplansalar, o tılsımların keşfinden sonra galebe ede-
mezler. Yirmi sekizinci Mektuptaki inayat-ı seb’ada bir
kısmına işaret edilmiş. İnşaallah bir zaman o tılsımlar
müstakil bir risalede cem edilecek.
ì@í
HaşİYe:
Hem tam yedi senedir aynı hâl devam etti. ne merak etti ve
ne de sordu ve ne de bildi.
ahir:
son.
ahir zaman:
dünyanın son zama-
nı ve son devresi, dünya hayatı-
nın kıyamete yakın son devresi.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
ashap:
büyük bir meslek veya
mezhep sahibine uyanlar.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
binaen:
-den dolayı, bu sebep-
ten.
cem edilme:
toplanma, bir araya
getirilme.
elcevap:
cevap olarak.
Fatiha:
Kur’ân-ı Kerim’in birinci
suresi.
galebe:
galip gelme, üstünlük.
hadis:
Hz. Muhammed’e (asm) ait
söz, emir, fiil veya Hz. Peygambe-
rin onayladığı başkasına ait söz, iş
veya davranış.
hakaik-ı Kur’âniye:
Kur’ân ait
olan ve ondan gelen gerçekler.
hakikat:
gerçek, esas.
hall:
çözme, karışık bir meseleyi
şüphe edilmeyecek derecede
açıklama.
haşiye:
dipnot.
hususî:
özel.
ilâahir:
sona kadar, sonuna ka-
dar.
iman:
inanç, itikat.
inayat-ı seb’a:
yedi yardım.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
işarat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın işa-
retleri.
keşif:
gizli bir şeyi veya bir sırrı
kalp gözüyle görerek öğrenme.
mana-i işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
mesele:
önemli konu.
muamma:
anlaşılmaz, çözül-
mesi güç iş, anlamı gizli ve
güç anlaşılır söz.
mücahit:
din uğrunda ve Al-
lah rızası için savaşan.
müstakil:
bağımsız, başkası-
na tabi olmayan.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sırat-ı müstakim:
hak yol, Al-
lah’ın gösterdiği hidayet yolu.
sual:
soru.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldı-
ğı 114 bölümden her biri.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şübehat:
şüpheler.
şükûk:
şekler, şüpheler.
taife:
takım, güruh.
tereddüt:
kararsızlık, şüphe-
de kalma.
tılsım:
herkesin bilip çözeme-
diği gizli sır.
vech-i tahsis:
ait kılma, bir
kimseye has kılma yönü, se-
bebi.
1.
Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun kullarının... (Fatiha Suresi: 7.)
2.
Ümmetimin içinden bir taife gelecek... (Buharî, 9: 125, 162; Müslim, 1: 137, 2: 1522, 1524,
1525.)
3
. Ancak iman edenler [müstesna] (Asr Suresi: 3.)
| 296 | K
astamonu
L
âhiKası
1...,286,287,288,289,290,291,292,293,294,295 297,298,299,300,301,302,303,304,305,306,...478
Powered by FlippingBook