Kastamonu Lahikası - page 319

kusuruna bakmaması, birbirini tenkit etmemesi,
Risale-i
Nur
’un vazife-i kudsiye-i imaniyesi hesabına mükellef ve
muhtaçsınız.
sakın birbirinizden gücenmeyiniz ve tenkit etmeyiniz.
Yoksa az bir zaaf gösterseniz, ehl-i nifak istifade edip,
sizlere büyük zarar verebilirler. derd-i maişet zaruretine
karşı, iktisat ve kanaatle mukabele etmeye zaruret var.
Menfaat-i dünyeviye, çok ehl-i hakikati, ehl-i tarikati da-
hi bir nevi rekabete sevk ettiği için, endişe ederim. risa-
le-i nur Şakirtleri içinde şimdiye kadar bu cihet onları ze-
delememiş; inşaallah yine zedelemez. Fakat herkes bir
ahlâkta olamaz. Bazıları, meşru dairede rahatını istese
de, itiraz edilmemeli.
zarurete düşen bir şakirt, zekâtı kabul edebilir.
Risale-i
Nur
’un hizmetine hasr-ı vakit eden rükünlere ve çalışan-
lara zekâtla yardım etmek de
Risale-i Nur
’a bir nevi hiz-
mettir. Hem yardım edilmeli; fakat hırs ve tamâ ve lisan-ı
hal ile istemek olmamalı. Yoksa ehl-i dalâlet ki, hırs ve
tamâ yolunda dinini feda etmiş; onlar nazarında kıyas-ı
binnefs cihetiyle, “
Risale-i Nur
’un bir kısım şakirtleri da-
hi dinini dünyaya âlet ediyorlar” diye çirkin bir ittiham ile
taarruzlarına meydan açar.
sizler, ara sıra İhlâs ve İktisat lem’alarını ve bazen
Hücumat-ı Sitte
risalesini mâbeyninizde beraber okuma-
lısınız. sizin şimdiye kadar fevkalâde sebat ve metanet ve
tesanüt ve ittifakınız, bu memlekete medar-ı iftihar ola-
cak ve istikbalini kurtaracak derecededir. dikkat ediniz,
bu yeni fırtına, sizin tesanüdünüzü bozmasın.
K
astamonu
L
âhiKası
| 319 |
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin duru-
şu ve görünüşü ile bir mana ifade
etmesi.
mabeyn:
ara.
medar-ı iftihar:
iftihar sebebi,
övünme sebebi.
menfaat-i dünyeviye:
dünyaya
ait menfaat, fayda.
meşru:
şeriata uygun, şeriatın
müsaade ettiği şey.
metanet:
metin olma, dayanıklı-
lık; gayret.
mukabele:
karşılık verme, karşı-
lama.
mükellef:
sorumlu ve yükümlü
olan, bir şeyi yapmaya mecbur
olan, vazifeli.
nazar:
bakış, dikkat.
nevi:
çeşit, tür.
rekabet:
rakip olma hâli, birbirini
çekememe.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
rükn:
bir topluluğun en önemli
ve kuvvetli fertlerinden her biri.
sebat:
sözünde durma, kararlı ol-
ma, azimlilik.
sevk:
yöneltme, gönderme.
şakirt:
talebe, öğrenci.
taarruz:
saldırma, sataşma, iliş-
me.
tama:
hırs, aç gözlülük.
tenkit:
eleştirme.
tesanüt:
dayanışma, birbirine da-
yanma ve destek olma.
vazife-i kudsiye-i imaniye:
ima-
nın mukaddes ve yüce vazifesi.
zaaf:
zayıflık, kuvvetsizlik.
zaruret:
muhtaçlık, yoksulluk,
şiddetli ihtiyaç, fakirlik.
cihet:
yön.
derd-i maişet:
geçim derdi
ve zorluğu, geçim sıkıntısı.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yol-
dan çıkanlar, azgın ve sapkın
kimseler.
ehl-i hakikat:
hakikati arzu-
layanlar, gerçeği bulup onun
peşinden gidenler; Allah ada-
mı.
ehl-i nifak:
iki yüzlü kimseler,
münafıklar, ara bozucular.
ehl-i tarikat:
tarikat ehli, kal-
bini dünyanın fani işlerinden
ayırıp, Allah sevgisi ile bağla-
yan kimseler.
endişe:
kaygı.
feda:
uğruna verme.
fevkalâde:
olağanüstü.
hasr-ı vakit:
vaktini tama-
men vermek.
hırs:
açgözlülük, kanaatsizlik.
iktisâd:
tutum, lüzumundan
fazla veya eksik harcamalar-
dan kaçınma.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
istikbal:
gelecek.
itiraz:
kabul etmediğini belir-
tip karşı çıkma.
ittifak:
birleşme, fikir birliği
etme.
ittiham:
suç altında buluın-
ma, töhmetli olma.
kanaat:
hırs göstermeden
kısmetine razı olmak, elinde-
ki ile yetinmek.
kıyas-ı bi’n-nefs:
bir şeyin
bizzat kendini kıyas ederek
yapılan kıyas.
1...,309,310,311,312,313,314,315,316,317,318 320,321,322,323,324,325,326,327,328,329,...478
Powered by FlippingBook