nakkaş Mehmed ve Asım’ın vârisi Babacan, hem ha-
yatta, hem
Risale-i Nur
hizmetinde bulunmaları beni
mesrur eyledi.
ì@í
‡
153
·
Aziz, SıddıkKardeşlerim!
Merhum Mehmed zühdü’nün vefatı hakikaten
Risale-i
Nur
cihetinde büyük bir zayiattır. Fakat, Cenab-ı Hakka
hadsiz şükür olsun ki; o mübarek zat, az bir zamanda
Risale-i Nur
’a pek çok hizmet eylemiş. kırk elli sene
vazife-i nuriyesini, sekiz on senede tamamıyla yapmış.
Ve manen içimizde, dairemizde, o fevkalâde hizmetiyle
parlak bir surette yaşıyor. Hasenat cihetinde ölmemiş,
daima defter-i a’maline, daha kesretli hasenat yazılıyor.
Hatta ben de, eskide, sarih ismiyle birkaç defa, risa-
le-i nur talebesi ünvanıyla yüzer defa onu ve onu
Risa-
le-i Nur
’a veren merhum pederini manevî kazançlarıma
şerik ettiğim gibi; şimdi sarih ismiyle bazı gün elli defaya
yakın hissedar oluyor. demek, onun hayat kazancı ziya-
deleşmiş. Cenab-ı Hak, onun akaribine sabr-ı cemîl ve
ona mağfiret-i kâmile ihsan eylesin, âmin.
o mübarek, kalemini bize vermişti; ben de onu, hem
Abdurrahman, hem Abdülmecid yerinde kabul etmiştim.
onu vefat etmemiş gibi, daima kalemi işler hükmünde
akarip:
akrabalar, yakınlar.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
bul eyle!” anlamında duanın so-
nunda söylenir.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
cihet:
yön.
defter-i a’mal:
insanların işlediği
ve yaptığı şeylerin kaydedildiği
defter; amellerin defteri.
fevkalâde:
olağanüstü.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikaten:
hakikat olarak, doğ-
rusu, gerçekten.
hasenat:
iyi ameller, iyi işler, ha-
yırlar.
hissedar:
hisse sâhibi, hissesi
olan.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ihsan:
bağışlama, ikram etme, lü-
tuf.
kesretli:
çokluğu olan, çok
fazla.
mağfiret-i kâmile:
mükem-
mel bağışlayıcılık.
manen:
mana bakımından,
manaca.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
merhum:
rahmete kavuş-
muş, ölmüş, ölü.
mesrur:
sevinçli, memnun.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
nakkaş:
nakış işi yapan, nakış
işleyen kimse.
peder:
baba.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sabr-ı cemîl:
güzel sabır; Al-
lah’tan gelen bir acıya dayan-
ma, katlanma.
sarih:
açık, âşikar.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şerik:
ortak.
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile
Allah’ı hamd etme.
talebe:
öğrenci.
ünvan:
şöhret, ad, isim.
vâris:
mirasçı.
vazife-i nuriye:
Risale-i Nur
vazifesi, hizmeti.
vefat:
ölüm.
zat:
kişi, şahıs.
zayiat:
zarar ve ziyan; kayıp-
lar, yitikler.
ziyade:
Artma, çoğalma.
| 352 | K
astamonu
L
âhiKası