Kastamonu Lahikası - page 364

hakikî şakirtleri, hizmet-i imaniyeyi her şeyin fevkinde
görür, kutbiyet de verilse ihlâs için hizmetkârlığı tercih
eder, beni o davada bilfiil tasdik etmesi cihetinden, bü-
tün kuvvetimizle bu gibi kardeşlerimizi tebrik ediyoruz.
kardeşimiz Hasan Atıf’ın mektubundan anladık ki, ha-
kîkaten tam çalışıyor. kendi tabiriyle,
Risale-i Nur
’un
mücâhitlerinin ve efelerinin kalem yadigârlarını bize he-
diye olarak irsal ettiğine mukabil, deriz: Cenab-ı Hak,
ebeden onlardan razı olsun. Ve daha çok manidar yaz-
dığı cümleler içinde, bir parça ehl-i bid’aya şiddet gör-
düm. zaman, zemin,
Risale-i Nur
’un müsbet mesleği,
ehl-i bid’ayla, değil fiilen belki fikren ve zihnen dahi meş-
gul olmaya müsaade etmez. İhtiyat her vakit lâzım. o
halis kardeşimiz, inşaallah oralarda kendi gibi çok halis
şakirtleri yetiştirecek. Biz buradaki duamızda, Atıf’la be-
raber oradaki bütün rüfekalarını teşrik ediyoruz. Ben biz-
zat onlarla muhabere etmek istiyorum. Fakat madem Is-
parta o vazifeyi daha mükemmel yapıyor, o vazifeyi on-
lara bırakıyorum.
Hafız Ali’nin mektubunun ahirinde, medrese-i nuriye
kahramanlarından ve Hüsrev sisteminde Ahmed ve kar-
deşi süleyman hakkında takdiratı, bizi mesrur eyledi. za-
ten, o Medrese-i nuriye şakirtleri, benim nazarımda es-
kiden beri bir gaye-i hayalim olan Medresetüzzehra’nın
talebeleri sûretinde düşünüyordum. Ve derdim: “onlar,
bunlar oldu; veya bunlar, onların dümdarlarıdır.”
ì@í
ahir:
son.
bilfiil:
bizzat kendi çalışması ile,
kendi yaparak.
bizzat:
kendisi, şahsen.
cihet:
yön.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
dümdar:
ask. ordunun arkasında-
ki kuvvet, artçı.
ebeden:
ebedî ve daimî olarak.
efe:
yiğit, kahraman.
ehl-i bid’a:
bid’atçılar, doğru yol-
dan sapıp hurafelerin peşinden
gidenler.
fiilen:
fiille, davranış ve hareketle.
fikren:
fikir ile, düşünerek, zih-
nen.
gaye-i hayal:
hayal edilen gaye,
ideal.
hakikaten:
hakikat olarak, doğ-
rusu, gerçekten.
halis:
samimî, her amelini yalnız
Allah rızası için işleyen.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf Al-
lah rızası için yapma.
ihtiyat:
uzak görüşlü olma, gele-
ceği düşünerek tedbirli hareket
etme.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
irsal:
göndermek gönderilmek,
yollamak.
kutbiyet:
evliyalar arasında za-
manın en büyük mürşidi olmak.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
manidar:
nükteli, ince mana-
lı.
medrese-i nuriye:
nur med-
resesi; Risale-i Nur’ların okun-
duğu yerler.
medresetüzzehra:
Bediüzza-
man’ın doğuda (Van) yapıl-
masını idarecilere teklif ettiği,
fen ilimleriyle din ilimlerinin
birlikte okutulmasını düşün-
düğü üniversite.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sis-
tem.
mesrur:
sevinçli, memnun.
muhabere:
haberleşme.
mukabil:
karşılık.
mücahit:
cihat eden, sava-
şan.
müsaade:
izin.
müspet:
olumlu.
nazar:
bakış; düşünce, fikir.
razı:
rıza gösteren, hoşnut
olan.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
rüfeka:
arkadaşlar, refikler.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şiddet:
sertlik, katılık, peklik.
tabir:
ifade, söz.
takdirat:
takdirler, övgüler.
talebe:
öğrenci.
tasdik:
doğrulama, onayla-
ma.
teşrik:
ortak etme.
vazife:
görev.
yadigâr:
bir kimseyi veya
olayı hatırlatan eşya veya
kimse.
zemin:
yer.
zihnen:
zihin olarak, zihince.
| 364 | K
astamonu
L
âhiKası
1...,354,355,356,357,358,359,360,361,362,363 365,366,367,368,369,370,371,372,373,374,...478
Powered by FlippingBook