İşte, Hafız Ali’nin bu mektubunu aldığımdan ya altı, ya
yedi gün evvel, karadağ’dan inerken, birden diyordum:
“Yâhu ata et, arslana ot atma. Arslana et, ata ot ver.”
Bu kelimeyi, beş altı defa, hoşuma gitmiş, tekrar ediyor-
dum. Ya Hafız Ali benden evvel yazmış, bana da söylet-
tirdi; veyahut ben evvel söylemişim, ona yazdırılmış. Yal-
nız bu garip tevafukta bir farkımız var: o, öküze ot de-
miş; ben, ata ot demişim.
ì@í
‡
158
·
Aziz, Sıddık Kardeşlerim ve Hizmet-i İmaniye-
de Kuvvetli, Metîn, Ciddî, Sarsılmaz, Fedakâr
Arkadaşlarım ve Seyahat-i Berzahiye ve Uhrevi-
yedeNuranîYoldaşlarım!
sizin, her bir dirhemi yüz dirhem şüheda kanı kadar
kıymettar siyah nuru akıtan mübarek kalemlerinizin bu
defaki kudsî hediyelerin herbir harfine mukabil, Cenab-ı
erhamürrâhimîn sizlere bin rahmet eylesin, âmin.
Bu gaflet ve sıkıntılı ve usançlı mevsimde ve dünya
meşgaleleri içinde bu fedakârâne gayretiniz ve sa’yiniz,
hakikaten bir inayet-i hassadır ve bir keramet-i nuriye-
dir. Cenab-ı Hak, sizlerden ebeden razı olsun, âmin.
elmas kalemlerini, bize yardım için yirmi bir Abdur-
rahman ve Abdülmecidlerin bu kadar çabuk nüshaları
yetiştirmeleri ve kabri pürnur olan Mehmed zühdü’nün,
berzahta dahi kalemini bizim hesabımıza istimal etmesi
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
bul eyle!” anlamında duanın so-
nunda söylenir.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
berzah:
ruhların kıyamete kadar
bekleyeceği, dünya ile ahiret ara-
sındaki yer.
Cenab-ı Erhamürrâhimîn:
inayet
ve rahmet, yardım ve lütuf sahip-
lerinin en merhametlisi olan, şe-
ref ve azamet sahibi olan yüce
Allah (c.c.).
ciddî:
gerçek olarak, hakikaten.
dirhem:
yaklaşık üç grama denk
gelen eski bir ağırlık ölçüsü.
ebeden:
ebedî ve daimî olarak.
elmas:
çok değerli.
evvel:
önce.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
fedakârâne:
fedakârca, fedakâr-
lıkla.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesizlik,
Allah’tan uzaklaşıp nefsin arzula-
rına dalmak.
garip:
tuhaf, hayret verici.
hakikaten:
hakikat olarak, doğ-
rusu, gerçekten.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kur’an hakikatlerinin ikna edici
ve ilmî delillerle anlaşılmasına
hizmet etme.
inayet-i hassa:
özel yardım,
Cenab-ı Hakk’ın sevdiği kulla-
rına yapmış olduğu hususî hi-
mayesi ve yardımı.
istimal:
kullanma.
keramet-i nuriye:
Risale-i
Nur’a ait keramet.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kudsî:
mukaddes, yüce.
meşgale:
iş, uğraş, meşgul
olunan şey.
metîn:
sağlam ve dayanıklı;
kolaylıkla sarsılmayan, telaşa
düşmeyen ve korkuya kapıl-
mayan.
mukabil:
karşılık.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak,
münevver.
nüsha:
birbirinin aynı olan
suretlerin her biri.
pürnur:
nur dolu, nur içinde,
nurlu, aydınlık.
rahmet:
şefkat, merhamet,
bağışlama ve esirgeyicilik.
razı:
rıza gösteren, hoşnut
olan.
sa’y:
iş, çalışma, çabalama.
seyahat-i berzahiye:
kabir
ile ahiret arasındaki (berzah)
âleme yolculuk.
seyahat-i uhreviye:
ahiret
âlemine yapılan yolculuk.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
şüheda:
şehitler.
tevafuk:
uyma, uygunluk,
birbirine denk gelme.
| 370 | K
astamonu
L
âhiKası