Kastamonu Lahikası - page 376

tarafımdan deyiniz ki: “tahirî gibi kahraman bir şakirdi
Risale-i Nur
’a yetiştiren ve o vasıta ile defter-i a’malleri-
ne daima hasenat yazdıran bir şakirdi bize kardeş veren
o mübarek zatlar, inşaallah bu saadeti daima idame etti-
recekler. dünya cam parçalarını, o elmaslara tercih et-
meyecekler. onlar, hususî duamızda dahildirler.”
Hamisen: Mücahitlerin üstadı ve efelerin hakikî bir na-
sihi ve
Risale-i Nur
’un halis muhlis bir şakirdi olan Ha-
san Atıf kardeşim, senin uzun ve tesirli ve ehemmiyetli
mektubun içindeki edibâne, gayet ince hissiyatın ve sa-
na mahsus lâtif tabiratın hoşuma gitti.
kardeşim, müptedilerin ve hodfüruşların ve mülhidle-
rin ilişmelerinden teessüratın, beni senin hesabına müte-
essir etti. evvelce size yazdığım mektup, inşaallah o te-
essüratı izale eder.
Risale-i Nur’un mesleği ise, vazifesini yapar, Cenab-ı
Hakkın vazifesine karışmaz. Vazifesi, tebliğdir; kabul et-
tirmek Cenab-ı Hakkın vazifesidir.
Hem, kemiyete ehemmiyet verilmez.
sen, o havalide
birtek Atıf’ı bulsan, yüzü bulmuş gibidir. Merak etme.
Hem, mümkün olduğu kadar hariçten gelen küçük iliş-
melere ehemmiyet verme. Fakat ihtiyatla, bu atâlet mev-
simi ve gaflet zamanı ve derd-i maişet iptilâsı zamanın-
da, cüz’î bir iştigal de ehemmiyetlidir. tevakkuf değil,
muvaffakıyetsiz mağlûbiyet yok,
Risale-i Nur
’un her ta-
rafta galibâne fütuhatı var.
atalet:
tembellik.
cüz’î:
küçük, az.
dahil:
girme, içinde olma.
defter-i a’mal:
insanların işlediği
ve yaptığı şeylerin kaydedildiği
defter; amellerin defteri.
derd-i maişet:
geçim derdi ve
zorluğu, geçim sıkıntısı.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
edibâne:
edibe yakışır şekilde,
edebiyatçı gibi.
efe:
yiğit, kahraman.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
ehemmiyetli:
önemli.
elmas:
çok kıymetli bir mücev-
her.
evvelce:
daha önce.
fütuhat:
zaferler, fetihler, galibi-
yetler.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesizlik,
Allah’tan uzaklaşıp nefsin arzula-
rına dalmak.
galibâne:
galibe yakışır tarzda.
gayet:
son derece.
hakikî:
gerçek.
halis:
samimî, her amelini yalnız
Allah rızası için işleyen.
hamisen:
beşinci olarak, beşinci-
si, beşinci derece.
hariç:
dışarı.
hasenat:
iyi ameller, iyi işler, ha-
yırlar.
havali:
bölge, etraf, çevre, civar.
hissiyat:
hisler, duygular.
hodfüruş:
kendini beğendirmeye
çalışan, övünen.
hususî:
özel.
ibtila:
iyi veya kötü bir şeye olan
aşırı düşkünlük, tiryakilik.
idame:
devam ettirme, sürdür-
me.
ihtiyat:
uzak görüşlü olma, gele-
ceği düşünerek tedbirli hareket
etme.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
iştigal:
bir işle uğraşma, meşgul
olma.
izale:
giderme, ortadan kaldırma.
kemiyet:
bir şeyin adet, mik-
tar ve sayı olarak ifade edile-
bilen durumu, nicelik.
latîf:
güzel, hoş.
mağlûbiyet:
yenilgi, yenilme.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sis-
tem.
muhlis:
ihlaslı, samimî; bir işi
hiç bir karşılık beklemeden
sırf Allah rızası için yapan.
muvaffakıyet:
başarma, ba-
şarılı olma.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
mücahit:
cihat eden, sava-
şan.
mülhit:
İslam dininden ayrı-
lan, Allah’ı inkar eden, dinsiz,
imansız.
müptedi:
itikatta ehl-i sünnet
yolundan ayrılan bid’at yolu-
nu tutan kimse.
müteessir:
teessüre kapılan,
hüzünlü, kederli, mahzun.
nasih:
nasihat eden, öğüt ve-
ren.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
saadet:
mutluluk.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tabirat:
tabirler, ifadeler, te-
rimler, deyimler.
tebliğ:
dinî bir emrin kullara
bildirilmesi.
teessürat:
teessürler, keder-
ler, elemler, acılar.
tevakkuf:
duraklama, durma.
üstad:
öğretici, öğretmen.
vasıta:
aracı.
vazife:
görev.
zat:
kişi, şahıs.
| 376 | K
astamonu
L
âhiKası
1...,366,367,368,369,370,371,372,373,374,375 377,378,379,380,381,382,383,384,385,386,...478
Powered by FlippingBook