Kastamonu Lahikası - page 383

eğer istemekle olsa, illet olur, ihlâsı kırar; o ibadeti kıs-
men iptal eder. Çabuk bu hâdiseyi teskin ediniz, yoksa
münafıklar istifade edecekler; belki onların parmağı var.
evet,
Risale-i Nur
’un o kadar dehşetli muannitlere
karşı galibâne mukavemeti, sırr-ı ihlâstan ve hiçbir şeye
alet edilmemesinden ve doğrudan doğruya saadet-i ebe-
diyeye bakmasından ve hizmet-i imaniyeden başka bir
maksat takip etmemesinden ve bazı ehl-i tarikatin ehem-
miyet verdikleri keşif ve keramat-ı şahsiyeye ehemmiyet
vermemekten ve velâyet-i kübra sahipleri olan sahabîler
gibi, veraset-i nübüvvet sırrıyla, yalnız iman nurlarını
neşretmek ve ehl-i imanın imanlarını kurtarmaktır.
evet,
Risale-i Nur’un bu dehşetli zamandaki kazandır-
dığı iki netice-i muhakkikası her şeyin fevkindedir; başka
şeylere ve makamlara ihtiyaç bırakmıyor.
Birinci neticesi:
sadâkat ve kanaatle
Risale-i Nur
da-
iresine giren, imanla kabre gireceğine gayet kuvvetli se-
netler var.
İkinci neticesi:
risale-i nur dairesinde, ihtiyarımız ol-
madan, haberimiz yokken takarrür ve tahakkuk eden şir-
ket-i maneviye-i uhreviye cihetiyle herbir hakikî sadık şa-
kirdi, binler diller ile, kalpler ile dua etmek, istiğfar et-
mek, ibadet etmek ve bazı melâike gibi, kırk bin lisan ile
tesbih etmektir. Ve ramazan-ı şerifteki hakikat-i leyle-i
kadir gibi kudsî ve ulvî hakikatleri yüz bin el ile aramak-
tır.
İşte bu gibi netice içindir ki, risale-i nur Şakirtleri, hiz-
met-i nuriyeyi velâyet makamına tercih eder, keşif ve
K
astamonu
L
âhiKası
| 383 |
keramat-ı şahsiye:
şahsa ait ke-
rametler.
keşif:
Allah tarafından ilham edil-
me, kalp gözüyle görme.
kısmen:
kısmî olarak, bazı yön-
den.
lisan:
dil.
makam:
yer, mevki.
maksat:
gaye.
melâike:
melekler.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
mukavemet:
karşı koyma, da-
yanma, direnme.
münafık:
nifak sokan, arabozucu;
kalbinde küfrü gizlediği halde
Müslüman görünen.
neşir:
herkese duyurma, yayma,
tamim.
netice-i muhakika:
kesin netice,
sonuç.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
ramazan-ı şerif:
mübarek, şerefli
Ramazan ayı.
saadet-i ebediye:
sonu olmayan,
sonsuz mutluluk.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
sadık:
doğru, gerçek; sözünde,
vaadinde, işinde doğru olan.
sahabî:
Sahabeden olan kişi, Hz.
Muhammed’i görmüş ve O’nun
sohbetinde bulunmuş müslüman
kimse.
senet:
dayanılacak ve güvenile-
cek şey, kuvvetli delil olabilecek
söz.
sır:
gizli hakikat.
sırr-ı ihlâs:
ihlas sırrı, samimiyet
ve doğruluğun sırrı.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şirket-i maneviye-i uhreviye:
ahirete ait hizmetlerle ilgili ma-
nevî şirket, manevî ortaklık.
tahakkuk:
gerçekleşme, kesin-
leşme.
takarrür:
yerleşme, kararlı hale
gelme.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tutma,
Cenab-ı Hakk’ı şanına layık ifade-
lerle anma.
teskin:
sakinleştirme, yatıştırma.
velâyet:
velîlik, ermişlik, Allah
dostluğu.
velâyet-i kübra:
en büyük velilik,
Cenab-ı Hakk’ın insana yakın ol-
masına bakan ve peygamber va-
risi olmaktan gelen gayet kısa ve
yüksek tarikat berzahına uğra-
madan zahirden hakikate geçen
velilik mesleği.
veraset-i nübüvvet:
Peygamber
vârisliği, Peygamberimizin vârisi
durumunda olan, büyük âlim ve
velîlerin yolu.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
cihet:
yön.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyet:
önem, kıymet.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
ehl-i tarikat:
tarikat ehli, kal-
bini dünyanın fani işlerinden
ayırıp, Allah sevgisi ile bağla-
yan kimseler.
fevkinde:
üstünde.
galibâne:
galibe yakışır tarz-
da.
gayet:
son derece.
hâdise:
olay.
hakikat-i Leyle-i Kadir:
Kadir
Gecesinin esası, mahiyeti.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kur’an hakikatlerinin ikna
edici ve ilmî delillerle anlaşıl-
masına hizmet etme.
hizmet-i nuriye:
Nur hizmeti,
Risâle-i Nur için çalışma.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemek-
sizin, sırf Allah rızası için yap-
ma.
ihtiyar:
irade, tercih; kendi is-
tek ve arzularına göre hare-
ket etme.
illet:
sebep, gaye.
iman:
inanç, itikat.
iptal:
boş, hükümsüz.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
istiğfar:
tevbe etme, Al-
lah’tan günahlarının bağışlan-
masını isteme.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
keramat:
kerametler, ermiş-
lerin, velîlerin olağan üstü
sözleri ve hâlleri.
1...,373,374,375,376,377,378,379,380,381,382 384,385,386,387,388,389,390,391,392,393,...478
Powered by FlippingBook