Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 573

cihetini nazara almak maslahat iken, en fena ciheti na-
zara alıp mütemadiyen milleti ye’se sevk ederek, ruh-i
cemaati öldürüyor.
Hem yine cerbeze seyyiesine zaaf-ı akide inzimam et-
mesiyle, mesail-i diniyede en zayıf tarafını irae ederek
dinsizliğe zemin ihzar ediyor.
Hem yine onun netaicidir ki, mukteza-i beşeriyet olan,
beynesselef cereyan eden tenkidat-ı rakipkârâne veya
hakperestâneyi, sofestaîcesine bir cerbeze ile, her biri-
nin hakkında başkalarının tenkidatını irae edip, eazım-ı
ümmet hakkında hürmetsizlik ve emniyetsizliği telkin
ederek o vasıta ile ezhandaki İslâmiyet’in kudsiyetini sar-
sıyor.
İşte, bunlar gibi çok mazarrat-ı azîme, şu nevi cerbe-
zeden tevellüt ediyor.
İstanbul’u düşündükçe, iki karış kadar dili uzanmış, sa-
ir azası neşvünemadan mahrum kalmış ihtiyar bir çocu-
ğun timsali zihnime geliyor.
Sual:
Anadolu aleyhinde çıkmış olan fetvaya ne der-
sin?
(HaşİYe)
nunlar.
kebair:
büyük günahlar.
kudsiyet:
kusur ve noksanlıktan
uzak oluş, kutsallık.
mahrum:
yoksun.
maslahat:
fayda, yarar; yerine gö-
re icap eden iş, davranış.
mazarrat-ı azîme:
büyük zararlar.
men etmek:
yasak etmek, mâni
olmak.
merkez-i hilâfet:
halifelik merke-
zi, İstanbul.
mesail-i diniye:
dinî meseleler.
mukteza-i beşeriyet:
insanlığın
gereği.
müsmir:
tesirli.
mütemadiyen:
sürekli olarak.
nazar:
bakış, dikkat.
neşvünema:
büyüme ve yetişme,
gelişme.
netaiç:
sonuçlar, neticeler.
nevamis-i hükûmet:
hükümet
kanunları.
nevi:
çeşit, tür.
revabıt-ı kuvvet:
kuvvet bağları.
ruh-i cemaat:
topluluğun ruhu.
sair:
diğer.
sevk etmek:
önüne katıp sürmek,
yöneltmek.
seyyie:
kötülük, günah, suç, fena-
lık.
sofestaîcesine:
yanlışı söz oyunla-
rı ve kelime hileleriyle kabul ettir-
meye çalışan safsatacı gibi.
sual:
soru.
telkin etmek:
fikir aşılamak, zihin-
de yer ettirmek.
tenkidat:
tenkitler, eleştiriler.
tenkidat-ı rakipkârâne veya
hakperestâne:
hakperest veya ra-
kipçe tenkitler.
tevellüt etmek :
doğmak; meyda-
na gelmek; ileri gelmek.
tevkif:
durdurma, durdurulma.
timsal:
suret, şekil.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim sa-
hipleri.
vasıta:
alet, araç.
yeis:
ümitsizlik.
zaaf-ı akide:
inanç zayıflığı.
zabıta-i ahlâkiye:
ahlâk polisi.
zemin:
yer, ortam.
zihin:
hafıza, bellek.
aleyh:
karşı, karşıt.
aza:
organ, organlar.
beynesselef:
geçmiştekiler
arasında, daha önce yaşamış
kimseler arasında.
cay-ı dikkat:
dikkat çekici.
cerbeze:
demagoji, haklı hak-
sız sözlerle hakikati gizlemek;
aldatıcı kurnazlık.
cereyan etmek:
meydana
gelmek.
cihet:
yön.
cumhur-i avam:
halkın ço-
ğunluğu.
dârülhikmet:
1918-1922 yılla-
rı arasında Şeyhülislâmlığa
bağlı olarak faaliyet gösteren,
İslâm akademisi hüviyetinde
ilmi bir kuruluş.
desatir-i hikmet:
hikmet düs-
turları, prensipleri.
eazım-ı ümmet:
Müslümanla-
rın en büyükleri.
emniyetsizlik:
güvensizlik.
ezhan:
zihinler.
fena:
kötü.
fetva:
İslâm’da, bir mesele
hakkında şeyhülislâm, müftü
gibi yetkili kimseler veya dinî
meselelere tam vakıf kimseler
tarafından verilen şer’î hüküm
veya karar.
fuhuş:
zina, namusa aykırı ha-
reket.
hakkında:
konusunda.
ihzar etmek:
hazırlamak.
imtizaç:
uyuşma, bağdaşma.
inzimam etmek:
birbirine ek-
lemek.
irae etmek:
göz önüne koy-
mak, göstermek.
işret:
içki içme.
izale:
ortadan kaldırma, gider-
me.
kavanin-i hak:
hak olan ka-
HaşİYe:
Cay-ı dikkattir ki, merkez-i hilâfet uleması ve dârülhikmet ve za-
bıta-i ahlâkiye ile fuhuş, işret, kumar gibi kebairi izale değil, tevkif edeme-
diler. Anadolu hükûmetinin bir emriyle bütün işret, kumar gibi kebairler
menedildi. demek, desatir-i hikmet nevamis-i hükûmetle, kavanin-i hak
revabıt-ı kuvvetle imtizaç etmezse, cumhur-i avamda müsmir olamaz.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 573 |
T
ulûaT
1...,563,564,565,566,567,568,569,570,571,572 574,575,576,577,578,579,580,581,582,583,...790
Powered by FlippingBook