emri gördüm. der: “Askerimize bir köyden bir tüfek açıl-
sa, çoluk çocuğu ile imha edilecektir.” İkinci emri de:
“Bir cemaatte bir adam, cephe zararına bize hıyanet et-
se, çoluk çocuğu ile imha edilecektir.”
İşte böyle ezlem bir düstur ile İ.g.z. Anadolu’ya hü-
cum ediyor.
Sual:
Âlem-i İslâm’daki ihtilâfı tadil edecek çare ne-
dir?
Cevap:
evvelâ müttefekun aleyh olan makasıd-ı âliye-
ye nazar etmektir. Çünkü, Allah’ımız bir, peygamberi-
miz bir, kur’ân’ımız bir... zaruriyat-ı diniyede umumu-
muz müttefik... zaruriyat-ı diniyeden başka olan teferru-
at veya tarz-ı telâkki veya tarik-ı tefehhümdeki tefavüt,
bu ittihat ve vahdeti sarsamaz, racih de gelemez.
(1)
$G?p
a t
Ö o
ër
dn
G
düstur tutulsa, aşk-ı hakikat harekâtımızda
hâkim olsa –ki zaman dahi pek çok yardım ediyor– o ih-
tilâfat sahih bir mecraya sevk edilebilir.
esefa, gaye-i hayalden tenâsi veya nisyan olmakla, ez-
han ene’lere dönüp etrafında gezerler. İşte gaye-i hayal,
maksad-ı âlî bütün vuzuhuyla meydana atılmıştır.
a a a
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İslâm
dünyası.
aşk-ı hakikat:
gerçek aşk; İlâhî
aşk, Allah aşkı.
cemaat:
topluluk, bir yere toplan-
mış insanlar.
cephe:
savaş yapılan yer; ordunun
ön tarafı.
çare:
ilâç, derman.
çoluk çocuk:
anne ve çocuklar.
düstur:
kanun, kaide.
elhubbu fillâh:
Allah için sevmek.
ene:
ben.
esefa:
eyvah, yazık!.
evvelâ:
birinci olarak, her şeyden
önce, ilk önce.
ezhan:
zihinler.
ezlem:
çok zalim, en zalim.
gaye-i hayal:
hayal edilen gaye,
ideal.
hâkim:
hükmeden.
harekât:
hareketler, davranışlar.
hıyanet etmek:
ihanet, kendine
olan güveni kötüye kullanmak,
sözünde durmayıp oyun etmek.
hücum etmek:
saldırmak.
ihtilâf:
anlaşmazlık, uyuşmazlık,
karışıklık, ikilik.
ihtilâfat:
ihtilâflar, birbirine zıt ve
farklı şeyler, farklılıklar.
imha etmek:
ortadan kaldırmak,
mahvetmek.
ittihat:
bir olma, birleşme; aynı fi-
kirde olma, aynı noktada birleş-
me.
makasıd-ı âliye:
yüce gayeler, ulvî
maksatlar.
maksad-ı âlî:
yüce gayeler.
mecra:
bir işin gidiş, oluş yolu, oluş
şekli.
meydana atılmak:
bir iş yapmak
için cesaretle ortaya çıkmak.
müttefekun aleyh:
üzerinde bir-
leşilen, anlaşılan mesele, hakkında
ittifak edip anlaşmaya varılmış
olan.
müttefik:
fikirce beraber olan.
nazar etmek:
bakmak, dikkat
etmek.
nisyan:
hatırdan çıkarma,
unutma.
racih:
daha daha üstün, önce,
diğerinden üstün.
sahih:
gerçek, doğru, yanlış ol-
mayan.
sevk etmek:
önüne katıp sür-
mek, yöneltmek.
sual:
soru.
tadil etmek:
doğrultmak, dü-
zeltme, aslına uygun şekilde
değiştirmek.
tarik-ı tefehhüm:
fehmetme,
anlama tarzı, usulü.
tarz-ı telâkki:
anlayış tarzı,
yolu.
tefavüt:
farklılık, iki şey ara-
sındaki fark.
teferruat:
ayrıntılar.
tenâsi:
unutma, unutmuş gibi
görünme.
tüfek açılmak:
mermi atıl-
mak, ateş edilmek.
umum:
bütün, genel.
vahdet:
birlik.
vuzuh:
kolay anlaşılırlık, ifade
açıklığı.
zaruriyat-ı diniye:
dince ya-
pılması mecburî olan işler;
iman edilmesi zarurî olan dini
esaslar.
T
ulûaT
| 576 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Allah için sevmek. (Buharî, İman: 1; EbuDavud, Sünne: 2; Müsned, 5:146.)