ümmetin salâvatının istimaı ve ahirette umumla görüş-
mesi ve şefaati, hem de bir velî bir anda pek çok yerler-
de müşahedesi gibi sırların miftahı nedir?
Cevap:
Bir nuranînin timsali, onun hasiyetine malik-
tir; hem, gayrı değildir. Şu âleme karşı açılan âlem-i su-
ver ve misalin bir penceresi olan ecsam-ı şeffafeden âyi-
neler, ecsam-ı kesifenin hassasız şeklini alır; fakat, nura-
nînin timsaliyle beraber hassa-i zatiyesini de alır.
Meselâ, bir adam binler âyine ortasında dursa, her bir
âyinede aynı şahıs bulunur; fakat ruhsuz, hissiz, fikirsiz
birer şahıstır.
lâkin şems binler âyinede temessül etse, her bir tim-
sal çendan şemsin azamet-i mahiyetine ve mertebe-i ke-
maline malik değilse de, lâkin şemsin hissi hükmünde
olan harareti, hayatı hükmünde olan ziyası, aklı hük-
münde olan tenviri, havass-ı selâseyi camidir. nuranî
timsali hayy-ı mürtebittir. kesifin timsali, meyyit-i müte-
harriktir. ruh, en münevver bir nurdur. tahdidi kabul et-
meyen âlem-i misalin mahsur timsalleri de birer ruh-i
mütecessittir. Havassına maliktir, onun gayrı değillerdir.
®
müşahede:
gözle görme.
nuranî:
nurlu.
ruh:
cevher, can.
ruh-i mütecessit:
ceset hâline ge-
len, cesetleşen, vücut peyda eden
ruh.
salâvat:
Hz. Muhammed’e rahmet
ve esenlik dileme, salât ve selâm
etme.
sır:
gizli hakikat.
şahıs:
kişi, kimse, fert.
şefaat:
Hz. Peygamberin ve diğer
salih kulların, bazı günahkâr
mü’minleri bağışlamasını Allah’tan
dilemeleri.
şems:
güneş.
tahdit:
hudutlandırma, sınırlama.
temessül etmek:
bir şeyin bir yer-
de suret ve mahiyetini aksettir-
mesi, benzeşmek, cisimleşmek,
şekillenmek.
tenvir:
aydınlatma.
timsal:
suret, resim.
umum:
bütün, genel.
ümmet:
Müslümanlar.
velî:
Allah’ın sevgisine, himayesi-
ne kavuşmuş, ermiş kimseler, Al-
lah dostu, evliya.
ziya:
ışık.
ahiret:
öteki dünya.
âlem:
dünya.
âlem-i misal:
bütün varlıkların
ve olayların görüntülerinin
kaydedildiği âlem.
âlem-i suver:
suretler âlemi,
biçimler dünyası.
azamet-i mahiyet:
mahiyetin
büyüklüğü.
cami:
kapsamlı.
çendan:
gerçi.
ecsam-ı kesife:
şeffaf olma-
yan cisimler.
ecsam-ı şeffafe:
şeffaf olan
saydam cisimler.
gayr:
başka, ayrı, diğer.
hararet:
sıcaklık.
hasiyet:
özellik.
hassa:
özellik.
hassa-i zatiye:
kişilik özelliği,
kendisiyle ilgili, kendine ait
özellik.
havâs:
duyular, duygular.
havâss-ı selâse:
üç duyu, üç
duygu.
hayy-ı mürtebit:
ilgili, ilgisi
olan canlı.
his:
duygu.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
istima:
dinleme, işitme.
kesif:
şeffaf olmayan.
lâkin:
fakat.
mahsur:
sınırlanmış, etrafı
çevrilmiş.
malik:
sahip.
mertebe-i kemâl:
mükemmel
mertebe.
meselâ:
misal olarak.
meyyit-i müteharrik:
hareket
hâlindeki ölü.
miftah:
açan, anahtar.
misal:
benzer, örnek.
münevver:
aydın, aydınlan-
mış; nurlandırılmış.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 583 |
T
ulûaT