İfade
Bundan altı sene evvel, şu zelzelenin bida-
yetinde
işaratü’l-i’caz
tefsirini yazarken,
(1)
n
¿
ƒo
? p
Ør
æo
j r
ºo
gÉn
`ær
bn
Rn
Q É s
ª p
en
h
beyanı sadedinde, şu
risaledeki fehmimi aynen yazmıştım. Zaman
fehmimi teyit ettiğinden neşrediyorum. Zeyli,
perakende hakikatlerden bir aşuredir.
w
(2)
n
¿
ƒ o
? p
Ø r
æ o
j r
º o
gÉ n
`ær
bn
Rn
Q É s
ª p
e n
h
Şu cümle-i âliyenin itnabında bir icaz-ı i’caz var. Çün-
kü
(3)
n
¿ƒo
bs
ón
°ün
àn
j
veya
(4)
n
¿ƒ t
c
n
õ o
j
gibi kısa bir cümleye bedel
bunu ihtiyâr etmesinden, sadakanın şerait-i makbuliyeti-
ni fehme ihsas ve nükat-i hüsnünü ihsan ediyor. sadaka
beş şartla tam sadaka olabilir:
Birincisi:
sadakaya muhtaç olacak derecede, tasad-
dukta israf etmemektir. Şu şarta imaen,
(5)
É s
ª p
e
daki
r
ø p
e
-i
teb’iziyeyi “menar” etmiştir.
İkincisi:
kendi malından vermeli, yoksa Ali’den alıp
Veli’ye vermemeli. Şuna işareten, hasrı ifade eden
(6)
r
º o
gÉ n
`ær
bn
Rn
Q É s
ª p
e
deki takdimi “ayar” etmiştir.
ihsan etmek:
bağışlamak, ikram
etmek, lütufta bulunmak.
ihsas:
hissettirme, sezdirme.
ihtiyâr:
seçme, tercih etme.
imaen:
ima yoluyla, ima ederek,
sezdirerek, işaretle.
israf:
gereksiz yere harcama, ihti-
yaçtan fazlasını harcama, savur-
ganlık.
işarat:
işaretler.
işaratü’l-i’caz:
Bediüzzaman Said
Nursî’nin Risale-i Nur Külliyatından
bir eseri.
işareten:
işaret ederek, belirterek.
itnap:
sözün uzun tutulması, uza-
tılması; daha kısa anlatımı müm-
kün olduğu hâlde uzun anlatımı
tercih etme.
menar:
yol işaretleri.
min-i teb’iziye:
bir şeyi bir kısma
veya bir şeye ait kılan Arabca
“min” kelimesi.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
neşretmek:
yaymak.
nükat-i hüsün:
güzel nükteler;
derin ve ince anlamlar taşıyan gü-
zel konular.
perakende:
dağınık, muntazam
ve düzenli olmayan, ayrı ayrı.
rızık:
yiyecek, içecek şeyler, azık.
risale:
belli bir konuda yazılmış
küçük kitap, broşür.
sadaka:
Allah için fakire yapılan
yardım.
sadet:
konuşulan madde, asıl ko-
nu.
şerait-ı makbuliyet:
kabul şartla-
rı.
takdim:
arz etme, sunma.
tasadduk:
sadaka verme, sadaka
olarak verme.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakımından
izahı, Kur’ân’ın yorumu.
teyit etmek:
doğrulamak.
zelzele:
deprem.
zeyil:
ek, ilâve.
aşura:
içinde çeşitli unsurlar
bulunan, karışık.
ayar etmek:
belirlenmiş bir
ölçüye uydurmak, o ölçüye
göre düzeltmek, ayarlamak.
bedel:
karşılık.
beyan:
açıklama.
bidayet:
başlangıç.
cümle-i âliye:
mübarek, yüce
cümle.
evvel:
önce.
fehim:
anlama, anlayış, kavra-
yış.
hakikat:
gerçek.
hasr:
bir şeye has kılma, sınırlı
tutma.
icaz-ı i’caz:
az sözle çok mana
anlatmakta mu’cize derece-
sinde olma.
ifade:
anlatma, anlatım, anla-
tış.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 587 |
i
ŞaraT
1.
Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda bağışta bulunurlar. (Bakara Suresi: 3.)
2.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
3.
Sadaka verirler. (Bakara Suresi: 3.)
4.
Temizlerler (tezkiye ederler). (Bakara Suresi: 3.)
5.
Kendilerine verdiklerimizden. (Bakara Suresi: 3.)
6.
Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden. (Bakara Suresi: 3.)