Üçüncüsü:
Minnet etmemektir. Buna remzen
(1)
É n
ær
b n
R n
Q
deki hakikî malik kim olduğunu ve sadaka veren
yalnız vasıta olduğunu göstermekle, şu şarta “medar” et-
miştir.
Dördüncüsü:
tıyb-i nefis ile, rıza-i kalb ile olmalı,
havf-ı fakr ile olmamalı. Şuna telvihen,
Én
æ`r
bn
Rn
Q
daki nun-i
azametle
(2)
o
Ú/
à n
ªr
dG p
I s
ƒ o
?r
dG h o
P o
¥G s
R s
ôdG Én
fn
G
manasını remzedip
şu şarta “emare” etmiştir.
Beşincisi:
sadakayı alan, sefahatte değil, belki nafa-
kasında ve hacat-ı zaruriyesinde sarf etmeli. Şuna telmi-
hen,
(3)
n
¿ƒo
? p
Ør
æo
j
’un maddesini “alâmet” etmiştir.
Altıncısı:
kemaldir; mala hasredilmemeli. zira ta-
sadduk, malda olduğu gibi, ilimde, fikirde, fiilde de olur.
Şu tamime
Én
e
lâfzındaki umum ile ima ve
n
¿ƒo
? p
Ør
æo
j
deki ıt-
lak ile işaret etmiştir. Çünkü, makam-ı hitabîde ıtlak, ta-
mimdir.
İslâmiyet’in bir rükn-i mühimmi olan zekât; beşerin
hayat-ı nev’iyesi için ehemmiyeti şudur:
Hadiste var:
(4)
p
?n
Ó° r
S p
’r
G o
In
ôn
£r
æn
b o
IÉn
cs
õdn
G
. Yani,
zekât bir köp-
rüdür ki; müslüman, kardeşi olan müslümana muavenet
için ondan geçer
. zira, “memurünbih” olan teavün o va-
sıta iledir ve nev-i beşerin hey’et-i içtimaiyedeki nizamın
alâmet:
belirti, işaret.
beşer:
insan.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
emare:
alâmet, nişan, eser, ipucu,
belirti.
fiil:
yapış, faaliyet, hareket.
hacat-ı zaruriye:
zorunlu ihtiyaç-
lar, gerekli ihtiyaçlar.
hakikî:
gerçek.
hasretmek:
yalnız bir şey için
ayırmak, ona tashih etmek.
havf-ı fakr:
fakir olma korkusu,
endişesi.
heyet-i içtimaiye:
toplum hayatı.
ıtlak:
serbest bırakma.
ima:
dolaylı, üstü kapalı ifade et-
me.
işaret etmek:
göstermek, bildir-
mek.
kemal:
tam oluş, eksiksizlik.
lâfız:
söz, kelime.
makam-ı hitabî:
hitap etme ma-
kamı, ifade tarzı.
malik:
sahip.
medar:
sebep, vesile.
memurünbih:
emrolunan, yapıl-
ması istenen şey.
minnet:
başa kakma.
muavenet:
yardım.
nafaka:
geçinmek için gerekli olan
yiyecek, içecek ve bunlar için sarf
edilen para.
nev-i beşer:
insan soyu, insanlar,
insan türü.
nizam:
düzen.
nun-i azamet:
“rezakna” kelime-
sinde bulunan “büyüklük” mana-
sını ifade eden “nun” harfi.
remiz:
bir manayı ifade eden veya
bir manaya delâlet eden işaret ve
şekil.
remzen:
remiz ile, işaret ederek,
işaretle.
rıza-i kalb:
kalbin razılığı, kalb
hoşnutluğu.
rükn-i mühimme:
mühim bir rü-
kün, esas, önemli rükün.
sadaka:
Allah için fakire yapılan
yardım.
sarf etmek:
harcamak.
sefahat:
beyinsizlik, zevk ve eğ-
lenceye aşırı derecede düşkünlük.
tamim:
umumîleştirme, herkese
duyurma; genelge.
tasadduk:
sadaka verme, sadaka
olarak verme.
teavün:
yardımlaşma, birbirine
yardım etme.
telmihen:
üstü kapalı şekilde ve
imalı olarak ifade ederek.
telvihen:
işaretle, işaret ederek.
tıyb-i nefis:
nefsin hoşnutluğu ve
rızasını alma.
umum:
bütün, genel.
vasıta:
araç, vesile.
zira:
çünkü.
ahlâk-ı rezile:
rezil ahlâk, al-
çak ve kötü ahlâk.
âlem-i insan:
insanlık âlemi,
insanların dünyası.
âlî:
yüce, yüksek.
asıl:
soy, nesep.
azîm:
büyük, yüce, ulu.
beşer:
insan.
cemiyet-i beşeriye:
insanlık
topluluğu, insanlar cemiyeti.
cereyan:
akma, bir tarafa doğ-
ru akış.
dâhiye-i dehya:
çok büyük
musibet, felâket, belâ.
davet-i kur’ânî:
Kur’ân’ın da-
veti, çağrısı.
deva:
ilaç, çâre, tedbir.
esas:
asıl, temel, dip, kök.
fesat:
bozgunculuk, fenalık;
karışıklık.
haris:
hırslı, tamahkâr, aç göz-
lü.
hercümerç:
karmakarışık ol-
ma, alt üst olma.
i
ŞaraT
| 588 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
[Kendilerine verdiğimiz] rızıklarından. (Bakara Suresi: 3.)
2.
Rızık veren mutlak güç ve kudret sahibi ise ancak Benim. (Bkz. Zariyat Suresi: 58. ayetin
manası.)
3.
Bağışta bulunurlar. (Bakara Suresi: 3.)
4.
Zekât İslâm’ın köprüsüdür. (Münzirî, Et-Tergibve’t-Terhib, 2:99.)