sıratü’l-müstakimi odur, insanlar içinde madde-i hayatın
cereyanına rabıta odur, terakkiyat-ı beşerdeki zehirlere
tiryak odur.
evet, zekâtın vücub-i kat’îsinde ve onun kabilesi olan
sadakaya ve karz-ı hasene davet-i kur’ânîden ve ribanın
vesailiyle beraber hurmet-i şedidesinde azîm bir hikmet,
âlî bir maslahat, vâsi bir rahmet vardır.
eğer sahife-i âlemde tarihî bir nazarla dikkat ve cemi-
yet-i beşeriyenin mesavisinin esasları teftiş edilse, görü-
lecektir ki, bütün ihtilâlât ve fesadın asıl ve madeni ve bü-
tün ahlâk-ı rezilenin muharrik ve menbaı tek iki kelime-
dir. o iki kelimenin imtizacından, bomba gibi, küre-i arz
patladı; ve izdivacından, medenî insanlardan canavarlar
doğdu.
Birinci Kelime:
“Ben tok olsam, başkası açlıktan ölse
bana ne?”
İkinci Kelime:
“İstirahatim için zahmet çek; sen çalış,
ben yiyeyim.”
Merhametsiz, nefisperest olan birinci kelime-i gadda-
redir ki, âlem-i insanı zelzeleye getirip, kıyameti kopmak
üzeredir. Şu kelimenin ırkını kesecek tek bir devası var
ki, o da zekâttır ve zekâtın mükemmili olan sadakàttır ve
onun mütemmimi olan karz-ı hasendir.
Haris, hodgâm, zalim olan ikinci kelimedir ki; beşerin
terakkiyatını öyle sarsıyor ki, hercümerç ateşine atmak
üzeredir. Şu dâhiye-i dehyanın tek bir devası var; o da
nazar:
bakış.
nefisperest:
Cenab-ı Hakkın emir
ve yasaklarına uymayıp, nefsinin
istekleri doğrultusunda hareket
eden.
rabıta:
bağ.
rahmet:
acıma, merhamet etme.
riba:
faiz.
sadaka:
Allah için fakire yapılan
yardım.
sadakàt:
sadakalar.
sahife-i âlem:
âlem sayfası.
sıratü’l-müstakim:
Allah’ın gös-
terdiği hidayet yolu.
teftiş etmek:
aslını, doğrusunu
gereği gibi sorup araştırmak.
terakkiyat:
ilerlemeler, gelişme-
ler.
terakkiyat-ı beşer:
insana âit
yükselişler, ilerlemeler.
tiryak:
ilâç.
vâsi:
geniş, engin, bol.
vesail:
vesileler, sebepler.
vücub-i kat’î:
kesinlikle gerekli,
şart olan.
zahmet:
sıkıntı.
zalim:
zulmeden.
zekât:
İslâmın beş şartından biri
olan, mal ve paranın paklığını ve
helâlliğini sağlamak üzere, Allah
için malın belli bir kısmının her yıl
zekât verilebilecek kimselere da-
ğıtılması.
zelzele:
deprem, sarsıntı.
hikmet:
İlâhî gaye.
hodgâm:
kendi keyfini düşü-
nen, bencil.
hurmet-i şedide:
şiddetli ha-
ramlık, kesinkes yasak oluş.
ırk:
kök, asıl; damar.
ihtilâlât:
ayaklanmalar, isyan-
lar, bozgunculuk ve karışıklık-
lar.
imtizaç:
kaynaşmak, mezcol-
mak, uyuşmak.
istirahat:
dinlenme, rahatla-
ma.
izdivaç:
birbirine eş olma, ev-
lenme.
kabile:
aynı tür ve cinsten.
karz-ı hasen:
Allah rızası için
verilen faizsiz borç.
kelime-i gaddare:
zalim, gad-
dar, merhametsiz, hain keli-
me.
kıyamet:
büyük yıkım.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
madde-i hayat:
hayat mad-
desi, hayat için lüzumlu olan
madde.
maden:
asıl, esas, kaynak.
maslahat:
fayda, yarar.
medenî:
hayat tarzı, bilgi sevi-
yesi bakımından yüksek du-
rumda bulunan; uygar, mo-
dern.
menba:
kaynak.
merhamet:
acımak, şefkat
göstermek.
mesavi:
kötü hâller, fenalıklar,
seyyieler.
muharrik:
tahrik eden, kışkır-
tan, ayaklandıran.
mükemmil:
mükemmel hale
getiren, tamamlayan, tamam-
layıcı, ikmal eden, mükem-
melleştiren.
mütemmim:
tamamlayan, ik-
mal eden, tamamlayıcı.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 589 |
i
ŞaraT