Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 594

mislEYn TElÂkki EdilEn ZIddEYn
zevkî olan sofiye vahdetülvücudu, Allah hesabına kâ-
inatı inkârdır.
Fikrî olan felsefe ve zaifü’l-itikatların lisanında olan vah-
detülvücut ise –hâşâ– kâinat hesabına Allah’ı inkârdır.
Biri vahdetü’ş-şuhut, diğeri vahdetü’l-mevcudu tazam-
mun eder.
(1)
É s
j n
ô t
ãdG n
øp
e … '
ôs
ãdG n
ør
jn
G
nazar, mesele-i zevkiyede tasarruf etse bozar. zevkî
keşfi olan emir, nazar-ı fikir mizanıyla tartılmaz; ona in-
se katılaşır, çirkinleşir.
Meselâ, toprak altında bir çekirdek; havada ondan çi-
çekli bir sümbül var. Âlem-i türabda nazar, çekirdeğe
dikkat etse, ince esasatı görür. Hava âlemindeki müzeh-
her sümbülü onlara irca ile izah edemez, çekirdek içine
sığıştıramaz. İşte zevk burada bakar, nazar orada; rü’yet
değişir.
Bîçare hakikatler, kıymetsiz ellerde kıymetsiz olur.
demişler;
(2)
p
?p
Qƒo
¡o
X p
Is
óp
°ûp
d »'
Øn
àr
NG p
øn
e n
¿Én
ër
Ñ°o
S .
Ben de derim:
@ p
?u
óp
°V p
?n
ón
©p
d »'
Øn
àr
NG p
øn
e n
¿Én
ër
Ñ° o
Sn
h ,r
ºn
©n
f
(3)
r
ân
bn
ôr
Mn
G n
’n
h o
º s
`æn
¡n
L r
ân
Hs
òn
Y Én
ªn
d o
ôj/
ô n
¡ r
e s
õdGn
h o
á s
æ`n
ér
dG n
’ r
ƒn
dn
h
Cennet olmasa cehennem tazip etmez, zemherir ol-
masa ihrak etmez.
a a a
adem-i zıt:
aksin, zıddın olmayışı.
âlem:
dünya.
âlem-i türap:
toprak âlemi.
bîçare:
çaresiz.
emir:
iş buyurma, buyruk.
esasat:
esaslar, temeller.
felsefe:
hikmet ve marifet bilgisi.
fikrî:
düşünceye ait.
hakikat:
gerçek.
hâşâ:
asla, kat’iyen, öyle değil.
hesabına:
adına.
ihrak etmek:
yakmak, ateşe ver-
mek.
inkâr:
reddetme, inanmama.
irca:
eski hâline getirme, eski du-
rumuna getirme.
istitar
etmek:
gizlenmek,
görülemez hâle gelmek.
izah:
açıklama.
kâinat:
dünya, varlıklar.
keşif:
gizli bir şeyi bulup meydana
çıkarma.
kıymetsiz:
değersiz.
lisan:
dil.
mertebe:
derece, basamak.
meselâ:
misal olarak.
mesele-i zevkiye:
zevk konusu.
misleyn:
benzerler, birbirinin ben-
zeri iki şey.
mizan:
ölçü.
münezzeh:
temiz, uzak, berî.
müzehher:
çiçekli, çiçek açmış.
nazar:
bakış.
nazar-ı fikir:
düşünce bakışı, dü-
şünerek görmeye çalışma.
rü’yet:
görme, bakma, görülme,
seyretme, görüş.
sofiye:
tasavvuf felsefesine tâbi
olan, tasavvuf erbabı, mutasavvıf.
şan:
hâl, keyfiyet, durum, mahi-
yet.
şiddet-i zuhur:
görünmenin, açığa
çıkmanın, açıkta olmanın şiddet
ve derecesi.
tasarruf etmek:
bir şeyin sahibi
olup idare etmek, istediği gibi kul-
lanmak.
tazammun etmek:
içine almak,
içermek.
tazip:
azap verme, eziyet etme,
eziyette bulunma.
telâkki etmek:
anlamak, ka-
bul etmek.
vahdetülmevcut:
“bütün var-
lıklar birdir” diyen anlayış.
vahdetülvücut:
var olanın tek
olduğuna, her şeyin tek varlık
olan Allah’ın değişik görünüş-
leri olduğuna inanma temeli-
ne dayanan tasavvufî gö-
rüş.(Her şey Odur.).
vahdetüşşuhut:
yalnız Al-
lah’ın zatını düşünüp gerisini
unutan anlayış, bütün varlıkla-
rı zihninden silip sadece Al-
lah’ın zatına yönelme.
zaifü’l-itikat:
inanç zayıflığı.
Zat-ı akdes:
en mukaddes
zat, her türlü kusur ve noksan-
dan uzak ve pak olan zat; Al-
lah.
zemherir:
kışın en soğuk za-
manı, şiddetli, soğuk karakış.
zevkî:
zevkle alâkalı, zevke
ait, zevkle ilgili.
zıddeyn:
birbirinin aksi olan
iki şey, iki zıt.
i
ŞaraT
| 594 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Yer nerede, Süreyya Yıldızı nerede?
2.
Şiddet-i zuhurundan istitar etmiş olan Zat-ı Akdes bütün kusur ve noksanlardan uzaktır.
3.
Evet, bütün kusur ve noksandan uzak olan Zat-ı Akdes, adem-i zıddı sebebiyle gizlenir. Keza,
Cennet olmasa Cehennem tazip etmez, zemherir olmasa ihrak etmez.
1...,584,585,586,587,588,589,590,591,592,593 595,596,597,598,599,600,601,602,603,604,...790
Powered by FlippingBook