Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 596

EVlEnmEli!
BEkÂrlIk, BÎkÂrlarIn kÂrIdIr
Bakire; iki sülüs kadın, bir sülüs erkektir. Bekâr; iki sü-
lüs erkek, bir sülüs çocuktur. İzdivaç; tasfiye, tehzip eder.
a a a
Sual:
Hangi cemiyettensin? neden muhalefeti şiddet-
le tenkit ediyorsun?
Cevap:
Şüheda cemiyetindenim. tek bir velîyi inkâr
veya istihfaf etmek, meş’umdur. öyle ise, iki milyon ev-
liyaullah olan şühedayı inkâr etmek ve kanlarını heder
saymak, meş’umların en meş’umudur. zira muhalefet
der: “Haksız olarak harbe girildi. Hasmımız haklı idiler.
Cihad değildi.” İşte şu hüküm, iki milyon şühedanın şe-
hadetini inkârdır.
Bence en çok duamız bu olmalı:
(1)
Én
æn
ær
«n
H Én
æ°n
S r
CÉn
H r
?n
©r
é
n
J
n
’-n
G
Bir hakikat var ki, en bedevî ve hatta vahşî insanlar da-
hi o hakikate karşı serfüru, bürde-i itaat ve ihtiramdırlar.
Bir aşiretten mütehasım iki kabile, hariç bir hasım zu-
hur etse; sevk-i tabiî ile dâhilî husumet tatil edilir. Şayan-ı
istiğraptır ki, medenî, münevver telâkki edilenler, o vah-
şîlerden çok aşağıdırlar. Husumet-i hariciyenin zuhuruy-
la, dâhilî husumeti teşdit ederler. eğer medeniyet ve fen
böyle ise, insanın saadeti vahşet-i cehalettir.
a a a
aşiret:
kabile, oymak, göçebe hâ-
linde yaşayan çoğunlukla bir soy-
dan gelen insanlar.
bakire:
kız, hiç evlenmemiş kadın.
bedevî:
göçebe; çölde yaşayan.
bekâr:
hiç evlenmeyen.
bîkâr:
kârsız, işsiz kimse.
bir sülüs:
üçte bir.
bürde-i itaat:
itaat hırkası, söz
dinleme elbisesi.
cemiyet:
topluluk, toplum.
cihad:
düşmanla savaşma, Allah
yolunda malla ve canla düşmana
karşı savaşmak.
dâhilî:
içte olan.
evliyaullah:
Allah’ın velî kulları, Al-
lah dostları, Allah’ın salih kulları.
fen:
bilim.
hakikat:
gerçek.
hariç:
dış.
harb:
savaş, cenk.
hasım:
muhalif, karşı taraf, düş-
man.
heder:
boşa gitme, ziyan olma,
karşılıksız kalma; dökülmesi suç
sayılmayan kan.
husumet:
düşmanlık.
husumet-i hariciye:
dışarıdan ge-
len düşmanlık, dış tehlike.
hüküm:
yargı.
ihtiram:
hürmet etme, saygı gös-
terme.
iki sülüs:
üçte iki.
inkâr etmek:
kabul etmemek,
reddetmek.
inkâr:
reddetme, inanmama.
istihfaf etmek:
küçümsemek, ha-
fife almak, önemsememek.
izdivaç:
evlenme, evlendirme, ni-
kâhlama, birbirine eş olma.
kabile:
aynı soydan sayılan ve bir
başa itaat eden insan topluluğu,
boy, aşiret, oymak, uruk.
kâr:
elde edilen kazanç.
medenî:
hayat tarzı, bilgi seviyesi
bakımından yüksek durumda bu-
lunan; uygar, modern.
medeniyet:
medenîlik, uygarlık.
meş’um:
uğursuz.
muhalefet:
birinin düşüncesine zıt
düşüncede bulunma, karşı koyma,
bir düşünce, fiil veya harekete
karşı durma.
muhalefet:
iktidar partisinin
dışındakiler.
münevver:
aydın.
mütehasım:
karşılıklı düş-
manlık eden.
saadet:
mutluluk.
serfüru:
baş eğme, itaat.
sevk-i tabiî:
düşünme sonucu
değil, tabiî olarak yapılan ha-
reket, insiyakî, içgüdü.
sual:
soru.
şayan-ı istiğrap:
hayrete de-
ğer, dikkat çekici.
şehadet:
şehitlik.
şüheda:
şehitler.
tasfiye:
kalbi nefsî şeylerden
arıtma.
tatil etmek:
durdurmak.
tehzip etmek:
ıslah etmek,
düzeltmek; terbiye etmek.
telâkki edilen:
sayılan, kabul
edilen.
tenkit etmek:
eleştirmek,
eleştiri.
teşdit etmek:
şiddetlendir-
mek.
vahşet-i cehalet:
cahillik vah-
şeti.
vahşî:
yabanî.
velî:
Allah’ın sevgisine, hima-
yesine kavuşmuş, ermiş kim-
seler, Allah dostu, evliya.
zira:
çünkü.
zuhur etme:
meydana çıkma.
i
ŞaraT
| 596 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Ey Allah’ım, aramıza düşmanlık verme.
1...,586,587,588,589,590,591,592,593,594,595 597,598,599,600,601,602,603,604,605,606,...790
Powered by FlippingBook