Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 606

keramet-i bâhire ile ispat edilmiştir ve o parlak zat,
berk ve kamer gibi, melekûtta şulefeşan olmuştur.
(Şuaat)
17.
kelime-i Şahadetin iki kelâmı birbirine şahittir. Bi-
rincisi ikincisine bürhan-ı limmîdir, ikincisi birincisine
bürhan-ı innîdir.
(Şuaat)
18.
Hayat, kesrette bir çeşit tecelli-i vahdettir. onun için
ittihada sevk eder. Hayat, bir şeyi her şeye malik
eder.
(Nokta)
19.
ruh, bir kanun-i zîvücud-i haricîdir, bir namus-i zîşu-
urdur. sabit ve daim fıtrî kanunlar gibi, ruh dahi
âlem-i emirden, sıfat-ı iradeden gelmiş; kudret ona
vücud-i hissî giydirmiştir, bir seyyale-i lâtifeyi o cev-
here sadef etmiştir. Mevcut ruh, makul kanunun kar-
deşidir. İkisi hem daimî, hem âlem-i emirden gel-
mişlerdir. Şayet nevilerdeki kanunlara kudret-i ezeli-
ye bir vücud-i haricî giydirseydi, ruh olurdu. eğer
ruh, şuuru başından indirse, yine lâyemut bir kanun
olurdu.
(Nokta)
20.
ziya ile mevcudat görünür; hayat ile mevcudatın
varlığı bilinir. Her birisi birer keşşaftır.
(Nokta)
21.
nasraniyet ya intıfa veya ıstıfa edip İslâmiyet’e kar-
şı terk-i silâh edecektir. nasraniyet birkaç defa yırtıl-
dı, protestanlığa geldi. protestanlık da yırtıldı, tevhi-
de yaklaştı. tekrar yırtılmaya hazırlanıyor. Ya intifa
bulup sönecek veya hakikî nasraniyetin esasını cami
olan hakaik-ı İslâmiyeyi karşısında görecek, teslim
olacaktır. İşte bu sırr-ı azîme Hazret-i peygamber
âlem-i emir:
Cenab-ı Hakkın de-
ğişmeyen sabit hakikatler şeklin-
de devam eden kanunlar âlemi.
berk:
şimşek.
bürhan-ı innî:
tüme varım; kâinat-
ta görülen eserlerden eser sahibi-
nin varlığına getirilen delil. Duma-
nın ateşi göstermesi gibi.
bürhan-ı limmî:
tümden gelim;
eser sahibinden esere getirilen de-
lil, sanatkârdan sanata götüren
delil. Ateşin dumana delil olması
gibi.
cami:
toplayan, içine alan.
cevher:
elmas, değerli taş.
daim:
devamlı, sürekli.
daimî:
sürekli, devamlı.
fıtrî:
yaratılışa ait, tabiî.
hakaik-ı islâmiye:
İslâma ait haki-
katler, doğrular.
hakikî:
gerçek.
ıstıfa:
safîleşme, temizlenme, te-
mizini seçip alma.
intifa:
sönme.
ispat:
kanıtlama, delillendirme.
ittihat:
birleşme.
kamer:
ay.
kanun:
yasa.
kanun-i zîvücud-i haricî:
haricî
vücut sahibi bir kanun; varlık âle-
mine çıkmış bir kanun; belirli bir
beden giymiş kanun.
kelâm:
söz, kelime.
kelime-i şahadet:
şahadet ifadesi-
ni özetleyen “eşhedü en lâ ilâhe il-
lâllah ve eşhedü enne Muhamme-
den abdühü ve Resulühü” cümle-
si.
keramet-i bâhire:
büyük, geniş,
ihatalı keramet.
kesret:
çokluk.
keşşaf:
keşif sahibi, gizli bir şeyi
meydana çıkaran, keşifçi.
kudret:
Allah’ın bütün varlığı,
çevreleyen ezelî kudreti.
kudret-i Ezeliye:
varlığının
başlangıcı olmayan ve ezel-
den beri var olan Allah’ın güç,
kuvveti.
lâyemut:
devamlı, ölmez.
makul:
akla uygun.
malik:
sahip.
melekût:
melekler ve ruhlar
âlemi.
mevcut:
var olan.
mevcudat:
yaratılmış şeylerin
tamamı, kâinat.
namus-i zîşuur:
şuuru olan
kanun.
nasraniyet:
Hristiyanlık.
nevi:
tür, çeşit.
Protestan:
Katolikten ayrılma
Hristiyan mezhebine mensup
olan.
sadef:
inci kabuğu.
sevk etme:
gönderme, yolla-
ma, ulaştırma.
seyyale-i lâtife:
akıcı özelliğe
sahip olan manevî varlık.
sıfat-ı irade:
Cenab-ı Hakkın
irade sıfatı.
sırr-ı azîm:
büyük sır.
şahit:
delil, tanık.
şulefeşan:
ışık saçan, parlatan.
şuur:
idrak, bilinç.
tecelli-i vahdet:
birlik yansı-
ması, Allah’ın birliğinin tecelli-
si.
terk-i silâh:
teslim olma.
tevhit:
birlik, birleme.
vücud-i haricî:
görünür alem-
de var olan; beden, maddî vü-
cut.
vücud-i hissî:
duyu organla-
rıyla kavrayabilen varlık, ruh
taşıyan canlılar.
ziya:
ışık.
H
ikem
-
i
B
ediiYe
| 606 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1...,596,597,598,599,600,601,602,603,604,605 607,608,609,610,611,612,613,614,615,616,...790
Powered by FlippingBook