Aleyhissalâtü Vesselâm işaret etmiştir ki, “
Hazret-i
isa nazil olup gelecek, ümmetimden olacak, şeriatım-
la amel edecektir
.”
(1)
(Tulûat)
22.
Cumhur-i avamı, bürhandan ziyade, mehazdaki
kudsiyet imtisale sevk eder.
(Sünuhat)
23.
Şeriatın yüzde doksanı (zaruriyat ve müsellemat-ı
diniye) birer elmas sütundur; mesail-i içtihadiye-i
hilâfiye, yüzde ondur. doksan elmas sütun, on altı-
nın himayesine verilmez. kitaplar ve içtihatlar kur’-
ân’a dürbün olmalı, âyine olmalı; gölge ve vekil ol-
mamalı.
(Sünuhat)
24.
Her müstait, nefsi için içtihat edebilir, teşri ede-
mez.
(İşaratü’l-İ’caz)
25.
Bir fikre davet, cumhur-i ulemanın kabulüne vabes-
tedir. Yoksa davet bid’attır, reddedilir.
(İşaratü’l-İ’caz)
26.
İnsan fıtraten mükerrem olduğundan, hakkı arıyor.
Bazen batıl eline gelir; hak zannederek koynunda
saklar. Hakikati kazarken, ihtiyârsız, dalâlet başına
düşer; hakikat zannederek kafasına giydiriyor.
(Muhakemat)
27.
Birbirinden eşef ve eltaf, kudretin çok âyineleri var-
dır; sudan havaya, havadan esîre, esîrden âlem-i mi-
sale, âlem-i misalden âlem-i ervaha, hatta zamana,
fikre tenevvü ediyor. Hava âyinesinde, bir kelime
milyonlar kelimat olur; kalem-i kudret, şu sırr-ı tena-
sülü pek acip istinsah ediyor. İn’ikâs, ya hüviyeti ve-
ya hüviyetle mahiyeti tutar.
(İşarat)
nuda bir fikir ortaya koymaları,
hüküm vermeleri.
ihtiyâr:
irade, seçme, isteme; arzu
etme.
imtisal:
uyma, tâbi olma.
in’ikâs:
aksetme, yansıma, görün-
me.
istinsah:
nüshasını yazma, örneği-
ni çıkarma, kopya etme.
kalem-i kudret:
Allah’ın güç ve
kuvveti ile yaratması.
kelimat:
kelimeler.
kesif:
yoğun, katı.
kudret:
güç, kuvvet.
kudsiyet:
kutsallık, mukaddeslik.
mahiyet:
aslı, esası, nitelik.
mehaz:
kaynak, menba.
mesail-i içtihadiye-i hilâfiye:
üzerinde ihtilâf edilen içtihadî me-
seleler, konular.
meyyit-i müteharrik:
hareket hâ-
lindeki ölü.
mükerrem:
ikram edilmiş, saygı
gösterilen, lütfa mazhar olma.
müsellemat-ı diniye:
dinin sapa-
sağlam oturmuş kuralları, esasları.
müstait:
kabiliyetli kimse.
nazil:
inen, inici.
nefis:
kendi, şahıs.
ruh-i nuranî:
nuranî ve aydınlatıl-
mış bir ruh.
sevk etme:
gönderme, yollama.
sütun:
direk.
sırr-ı tenasül:
üreme, çoğalma sır-
rı.
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî emir
ve yasaklara dayanan hükümlerin
hepsi.
tenevvü:
çeşitlenme.
teşri:
kanun koyma, yasama.
timsal:
aynadaki görüntü; akis.
ümmet:
hak dine davet etmek
için Allah tarafından kendilerine
peygamber gönderilen ve bu pey-
gambere inanıp bağlanan cemaat,
topluluk.
vabeste:
bağlı olma.
vekil:
başkasının yerine ve adına
hareket eden, konuşan.
zan:
zannetme, şüphe, tereddüt.
zaruriyat:
zorunlu işler.
ziyade:
çok.
acip:
şaşılan ve hayret uyandı-
ran şey.
âlem-i ervah:
ruhlar âlemi.
âlem-i misal:
dünyadaki işle-
rin görüntülendiği ve gözlendi-
ği, ruhların bulunduğu âlem.
aleyhissalâtü vesselâm:
“sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun,” anlamında.
amel:
uygulama, hareket.
âyine:
ayna.
batıl:
boş, beyhude.
bid’at:
benimsenmeyen adet.
bürhan:
ispatlayıcı delil.
cumhur-i avam:
halkın ço-
ğunluğu.
cumhur-i ulema:
âlimlerin ço-
ğunluğu.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten
ayrılma, doğru yoldan ayrılma.
davet:
çağırma, çağrı.
eltaf:
daha lâtif, çok hoş ve gü-
zel.
esir:
kâinattaki boşlukları dol-
duran, havadan hafif olup ısı
ve ışığı nakleden cevher.
eşef:
çok parlak, daha şeffaf.
fıtraten:
yaratılış itibarıyla.
hak:
doğru, gerçek.
hakikat:
gerçek, bir şeyin aslı
esası.
himaye:
koruma.
hüviyet:
asıl özellik, kimlik.
içtihat:
din âlimlerinin şer’i
esaslar dahilinde Kur’ân ve
sünnete uygun şekilde bir ko-
Eski said dönEmi EsErlEri
| 607 |
H
akikaT
ç
ekirdekleri
-ı
1.
Buharî, Enbiya: 49; Müslim, İman: 242-247; Tirmizî, Fiten: 62; Müsned, 4:226.