İFADE
T
elepati
nev’inden, ruhumla şiddet-i alâ-
kası olan bir şahs-ı meçhul, muhtelif ve bir-
birinden uzak mevzulara dair, birdenbire kibrit
yakmak gibi seri sualler soruyor. Ratb ve yâbis
karışıyor. İntihap, kàriin arzusuna tâbidir.
w
:n
?Én
b i/
òs
dG !o
ór
ªn
ër
dn
n
G
z...Gho
ôp
Ñ°r
UGn
h r
ºo
µ` o
ë
/
j
QÖn
gr
òn
Jn
h Gƒo
?n
°ûr
Øn
à`n
a Go
ƒYn
RÉn
æn
J n
’n
h{
Sual:
Âlem-i İslâm ulemasının ortasındaki müthiş ih-
tilafata ne dersin ve reyin nedir?
Cevap:
evvelâ:
(HaşİYe)
Âlem-i İslâm’a gayr-i munta-
zam veya intizamı bozulmuş bir meclis-i mebusan ve en-
cümen-i şûra nazarıyla bakıyorum. Şeriattan işitiyoruz
ki, rey-i cumhur budur, fetva bunun üzerinedir. İşte şu,
bu meclisteki rey, ekseriyetin naziresidir. rey-i cumhur-
dan maada olan akval, eğer hakikat ve mağazdan hâlî ve
boş olmazsa, istidadın reylerine bırakılır; tâ her bir isti-
dat, terbiyesine münasip gördüğünü intihap etsin.
lâkin, burada iki nokta-i mühimme vardır:
kàri:
okuyucu, okuyan.
lâkin:
fakat, ancak.
maada:
başka, geriye kalan.
mağaz:
bir şeyin özü esası.
meclis:
milletvekillerinin oluştur-
duğu topluluk.
meclis-i mebusan:
Osmanlı Devle-
ti zamanında halk tarafından seçi-
len mebusların meclisi, Millet Mec-
lisi.
mevzu:
husus, bahis, konu.
muhtelif:
çeşitli.
münasip:
uygun.
müthiş:
dehşet veren, ürküten,
dehşetli, korkunç.
nazar:
bakış, görüş.
nazire:
bakış, görüş.
nevi:
tür.
nokta-i mühimme:
önemli nokta,
mühim husus.
ratb:
yaş.
rey:
görüş, fikir, düşünce, hüküm;
oy.
rey-i cumhur:
çoğunluğun görü-
şü; çoğunluğun oyu.
ruh:
cevher, can.
seri:
peşpeşe dizili.
sual:
soru.
şahs-ı meçhul:
bilinmeyen kişi.
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî emir
ve yasaklara dayanan hükümlerin
hepsi.
şiddet-i alâka:
alâkanın, ilginin
şiddeti, ilginin aşırılığı.
tâbi:
bağlı.
telepati:
birinin düşündüklerini
veya uzakta geçen bir olayı, duy-
gusal hiç bir bağlantı olmadan al-
gılama.
terbiye:
eğitme, yol gösterme.
ulema:
âlimler, bilginler.
yâbis:
kuru.
akval:
kelimeler, konuşmalar.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
arzu:
bir şeye karşı duyulan is-
tek, heves.
dair:
alâkalı, ilgili.
ekseriyet:
çoğunluk.
encümen-i şûra:
danışma (is-
tişare) meclisi.
evvelâ:
birinci olarak, her şey-
den önce, ilk önce.
fetva:
İslâm’da, bir mesele
hakkında şeyhülislâm, müftü
gibi yetkili kimseler veya dinî
meselelere tam vakıf kimseler
tarafından verilen şer’î hüküm
veya karar.
gayr-i muntazam:
intizam dı-
şı, tertipli olmayan, tertipsiz,
düzensiz.
hakikat:
gerçek.
hâli:
bir şeyden uzak, müstes-
na.
ifade:
bilgi, ders.
ihtilâfat:
birbirine zıt ve farklı
şeyler, farklılıklar.
intihap:
seçme, tercih etme.
intizam:
düzgünlük, tertipli ol-
ma.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
HaşİYe:
Bir zaman böyle demiştim.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 567 |
T
ulûaT
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
“İhtilâfa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz de elden gider. Sabrediniz… (Enfal Su-
resi: 46.)” buyuran Allah’a hamd olsun.