Şu surette yedi meratib-i tevhidi tazammun eden altı
cümlesi mütenaticedir; her biri ötekinin bürhanıdır.
TEVHidin TEnViri
kâinattaki teşabüh-i âsâr ve etrafı birbiriyle muanaka
ve el ele tutmuş, birbirine arz-ı intizam ve birbirinin su-
aline karşı cevab-ı savab ve birbirinin nida-i ihtiyacına
“lebbeyk” ile mukabele etmek ve bir nokta-i vahideye
temaşa etmek ve bir mihver-i nizam üzerinde deveran
etmek ciheti ile sâni-i zülcelâl’in tevhidine telvih, belki
Hâkim-i ezel’in vahdaniyetine tasrih ediyor.
evet; karıncanın gözünü, midesini halk eden zat, ay-
nen odur ki, şemsi ve bütün kâinatı da halk etmiştir.
Çünkü kâinat müteşabik, birbirine girmiş. Her şey her
şeyle mürtebittir. demek küre-i arz ile bütün yıldız ve gü-
neşleri tesbih taneleri gibi kaldıracak ve çevirecek dere-
cede kuvvetli bir ele malik olmayan kimse kâinatta dava-i
halk, hiçbir şeyde iddia-i icat edemez.
sun’î tasarrufat-ı beşeriye ise fıtratta cari nevamis-i İlâ-
hiyenin sereyanlarını keşifle tevfik-i hareket edip, kendi
lehinde yalnız istimal etmektir, icat değildir.
Bidayette mevzuumuz ve müddeamız kelime-i Şaha-
det idi. Şimdi netice-i bürhan-ı bâhirimiz dahi ilmelyakin
ile
(1)
$G o
?ƒo
°Sn
Q Gk
ós
ªn
ëo
e s
¿n
G o
ón
¡r
°Tn
G n
h *G s
’p
G n
¬'
dp
G n
’ r
¿n
G o
ón
¡r
°Tn
G
’tır.
S?W
arz-ı intizam:
düzen verme.
asıl:
soy, nesep.
bidayet:
başlangıç.
bürhan:
delil.
cari:
cereyan eden; geçerli.
cevab-ı savab:
doğru cevap.
cihet:
yön.
dava-i halk:
yaratma iddiası.
deveran etmek:
dönmek, dolaş-
mak.
fıtrat:
yaratılış.
Hâkim-i Ezel:
ezel hâkimi, ezele
hükmeden, Allah.
halk etmek:
yaratmak.
icat:
vücuda getirme, yoktan var
etme.
iddia-i icat:
yoktan yaratma dava-
sı.
ilmelyakin:
ilim yoluyla kesin ola-
rak bilme.
istimal etmek:
kullanmak.
kâinat:
dünya, varlıklar.
kelime-i Şahadet:
şahadet keli-
mesi, şahadet ifadesini hülâsa
eden eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve
eşhedü enne Muhammeden ab-
dühu ve resulühu cümlesi.
keşif:
gizli bir şeyi bulup meydana
çıkarma.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
lebbeyk:
buyur, emret.
malik:
sahip.
melâike:
melekler.
meratib-i tevhid:
tevhid derece-
leri, Allah’ın bir olmasının yaratı-
lanlarda görülme dereceleri.
mevzu:
bahis, konu.
mihver-i nizam:
düzen ekseni.
muanaka:
kucaklaşma.
mukabele etmek:
karşılık ver-
mek.
müddea:
iddia olunan, iddia edi-
len şey.
mürtebit:
irtibatlı, bağlantılı.
mütenatice:
birbirinin neticeleri.
müteşabik:
beraber ve karışık
olan, birbirine karışan.
netice-i bürhan-ı bâhir:
besbelli,
açık, parlak delilin sonucu.
nevamis-i ‹lâhiye:
Cenab-ı Hakkın
koymuş olduğu kanunlar, şeriat-
lar.
nida-i ihtiyaç:
ihtiyaç seslenmesi.
nokta-i vahide:
tek nokta.
sâni-i Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi olan ve her şeyi sanatla ya-
ratan, Allah.
sereyan:
geçme, sirayet; dağılma,
yayılma.
sual:
soru.
sun’î:
doğal olmayan, yapma.
suret:
biçim, şekil.
şems:
güneş.
tasarrufat-ı beşeriye:
insanla-
rın yaptığı, yapabildiği.
tasrih:
açık açık söyleme,
açıktan açığa bildirme, açıkça
anlatma.
tazammun etmek:
içine al-
mak, içermek.
telvih:
açıklama, izah etme;
işaret.
temaşa etmek:
bakmak, sey-
retmek.
tenvir:
aydınlatma.
tesbih:
Allah’ı zikir ve tenzih
ederken sayının anlaşılması
için kullanılan, çeşitli ağaç ve
taşlardan yapılarak ipe dizil-
miş, 33 veya 99 tanelik dizi.
teşabüh-i âsâr:
eserlerin bir
birine benzemesi.
tevfik-i hareket etmek:
hare-
ketin uygunluğu; uygun dav-
ranışta bulunmak.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma.
vahdaniyet:
Allah’ın birliği ve
varlığı, Allah’ın bir oluşu.
zat:
azamet ve ululuk sahibi.
Ş
uaaT
-
ı
m
arifeTü
’
n
-n
eBî
| 564 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1.
Şahadet ederim ki, Allah’tan başka ilâh yoktur. Ve şahadet ederim ki Muhammed (
ASM
)
Allah’ın kulu ve resulüdür.