Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 570

Salisen:
sebeb-i ihtilâf, hâkim-i zalim olan cerbezedir.
Fikr-i tenkit ve bedbinliğe istinat eden cerbeze, daima za-
limdir.
Sual:
o sail-i meçhul tekrar der: Cerbeze nedir?
Cevap:
(HaşİYe 1)
Müteferrik büyük işlerde yalnız kusur-
ları görmek cerbezeliktir; aldanır ve aldatır. Cerbezenin
şe’ni, bir seyyieyi sümbüllendirerek hasenata galip et-
mektir.
(HaşİYe 2)
Meselâ, bir aşiretin her bir ferdi bir günde attığı balga-
mı, cerbeze ile, vehmen tayy-ı mekân ederek, birden bir
şahısta o muhassalı temsil edip, başka efradı ona kıyas
ederek, o nazar ile baksa; veyahut bir sene zarfında biri-
sinden gelen rayiha-i keriheyi, cerbeze ile, tayy-ı zaman
ederek bir dakika-i vahidede o şahs-ı hâzırda sudûrunu
tasavvur etse, acaba evvelki adam ne derece müstakzer,
ikinci adam ne derece müteaffin... Hatta hayal gözünü
kapasa, vehim dahi burnunu tutsa, mağaralarından kaç-
salar, akıl onları tevbih etmeye hakkı olmayacaktır.
İşte, şu cerbezenin tavr-ı acibi, zaman ve mekânda
müteferrik şeyleri toplar, bir yapar. o siyah perde ile her
şeyi temaşa eder. Hakikaten, cerbeze, envaıyla garaibin
makinesidir.
HaşİYe 1:
Bir zaman aşiretlere böyle cevap vermiştim.
HaşİYe 2:
Çirkin emirler, çirkin şeylerle tasvir edilir. gelecek temsiller-
de kusura bakma.
aşiret:
kabile, oymak, göçebe hâ-
linde yaşayan çoğunlukla bir soy-
dan gelen insanlar.
bedbinlik:
kötümserlik.
cerbeze:
demagoji, haklı haksız
sözlerle hakikati gizlemek; aldatıcı
kurnazlık.
daima:
sürekli.
dakika-i vahide:
bir dakika.
efrat:
fertler.
enva:
çeşitler, türler, cinsler, nevi-
ler.
fert:
birey, kişi.
fikr-i tenkit:
eleştiri düşüncesi.
galip:
üstün gelen, yenen.
garaip:
şaşılacak, alışılmadık şey-
ler.
hakikaten:
doğrusu, gerçekten.
hâkim-i zalim:
adalet üzere karar
vermeyen, haksızlık yapan hâkim.
hasenat:
iyi ameller, iyi işler, ha-
yırlar.
istinat etmek:
dayanmak.
kıyas etmek:
karşılaştırmak.
mekân:
yer, mahal.
meselâ:
örnek, misal olarak.
muhassal:
toplam, hülâsa.
müferrik:
tefrik eden, ayıran, ayı-
rıcı.
müstakzer:
kirli, pis.
müteaffin:
taaffün etmiş, bo-
zulmuş, çürüyüp kokuşmuş.
müteferrik:
çeşitli, kısım kı-
sım, başka başka, dağınık.
nazar:
bakış, fikir.
rayiha-i kerihe:
tiksindirici, iğ-
renç koku.
sail-i meçhul:
kendisi belli ol-
mayan, bilinmeyen sorgucu.
salisen:
üçüncü olarak.
sebeb-i ihtilâf:
anlaşmazlık,
ayrılık nedeni.
seyyie:
kötülük, günah, suç,
fenalık.
sudûr etme:
meydana gelme,
ortaya çıkma.
şahıs:
kişi, kimse, fert.
şahs-ı hazır:
o anda orada bu-
lunan kişi.
şe’n:
icap, gerek.
tasavvur etmek:
bir şeyi zi-
hinde canlandırmak, şekillen-
dirmek.
tavr-ı acip:
şaşırtıcı hayret ve-
rici durum.
tayy-ı mekân:
bir kişinin, bir
anda birden çok yerde görün-
mesi; mekânı atlarcasına geç-
me.
tayy-ı zaman:
uzun bir zama-
nı pek kısa olarak yaşama; za-
man yokmuşçasına davran-
ma.
temaşa etmek:
bakmak, sey-
retmek.
temsil etmek:
kıyaslayarak
benzetmek.
tevbih etmek:
azarlamak,
paylamak.
vehim:
olmadığı hâlde var
zannetme.
vehmen:
olmadığı hâlde var
zannederek.
zalim:
zulmeden.
zarfında:
süresince.
T
ulûaT
| 570 |
Eski said dönEmi EsErlEri
1...,560,561,562,563,564,565,566,567,568,569 571,572,573,574,575,576,577,578,579,580,...790
Powered by FlippingBook