İşte en büyük dâhî, ancak ammede bir veya iki hiss-i
umumînin ikazına muvaffak olabilmiştir; ezcümle hiss-i
hürriyet ve seciye-i hamiyet ve fikr-i milliyet ve muhab-
bet-i vataniye ve uhuvvet-i insaniye gibi…
Bu noktaya binaen, Ceziretü’l-Arap sahra-i vesîasında
olan akvam-ı bedevîde kâmine ve nâime ve mesture olan
hissiyat-ı âliye, secaya-i sâmiye –ki binlere baliğdir– bir-
den inkişaf, birden ikaz, birden feveran ve galeyana ge-
tirmek; şems-i hakikatin, ziya-i şulefeşanın hassasıdır. Bu
noktayı aklına sokmayanın, biz Ceziretü’l-Arap’ı gözüne
sokacağız. İşte Ceziretü’l-Arap!
on üç asır beşerin terakkiyatından sonra en mükem-
mel feylesoflardan yüz taneyi göndersin, yüz sene kadar
çalışsın. Acaba bu zamana nispeten o zamana nisbet,
yaptığının yüzde birini yapabilir mi?!
Noktanın Zeyli
peygamber muvaffaktır. kim tevfik isterse kâinatta ca-
ri olan âdâtullaha aşinalık etmek ve nevamis-i fıtrata
dostluk etmek gerektir. Yoksa fıtrat tevfiksizlikle bir ce-
vab-ı red verecektir.
Cereyan-ı umumî ise, muhalif harekette bulunanları
ademâbâd hiçâhiçe atacaktır. İşte buna binaen temaşa
et, göreceksin ki; hilkatte cari olan kavanin-i amika-i da-
kika –ki, hurdebin-i akıl ile görünmez– hakaik-ı şeriat ne
derece onları müraat ve onlar ile muarefet ve münase-
bette bulunmuşlardır ki, o kavanin hilkatin muvazenesini
muhafaza etmiştir.
âdâtullah:
Allah’ın tabiata koydu-
ğu yaratılışa ait kanunlar.
ademâbâd:
yokluk ülkesi, yokluk
alemi; ölüm.
akvam-ı bedevî:
ilkel, iptidaî, gö-
çebe olarak yaşayan kabileler.
amme:
halk, millet.
asır:
yüzyıl, asır.
aşina:
yabancı olmayan.
baliğ:
yekûn, toplam.
beşer:
insan.
binaen:
...den dolayı, nedeniyle.
binaen:
… den dolayı, nedeniyle.
cari:
geçerli, yürürlükte, muteber.
cereyan-ı umumî:
genel akım.
cevab-ı red:
red cevabı.
Ceziretü’l-arap:
Arap Yarımadası.
dâhî:
son derece zeki, anlayışlı,
deha sahibi.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
feveran:
çıkma, fışkırma.
feylesof:
felsefe ile uğraşan, filo-
zof.
fıtrat:
yaratılış, tabiat, mizaç, huy.
fikr-i milliyet:
milliyet fikri.
galeyan:
coşma, çalkalanma, az-
gınlık.
hakaik-ı şeriat:
şeriata ait olan
hakikatler.
hassa:
özellik.
hiçâhiç:
hiçin hiçi, hiç yok, bom-
boş.
hilkat:
yaratılış.
hiss-i hürriyet:
bağımsızlık, özgür
olma duygusu.
hiss-i umumî:
genele ait duygu;
toplumun ortak görüşü.
hissiyat-ı âliye:
ulvî, yüce duygu-
lar.
hurdebin-i akıl:
akıl mikroskobu.
ikaz:
uyarma.
inkişaf:
ortaya çıkma, keşfolun-
ma.
kâmine:
gizli, saklı, belirsiz.
kavanin:
kanunlar, yasalar.
kavanin-i amika-i dakika:
düzen-
li işleyen ince kanunlar.
mesture:
örtülü, örtülmüş.
muarefet:
karşılıklı görüşme, ta-
nışma, bilişme, aşinalık, birbirini
bilip tanıma.
muhabbet-i vataniye:
vatan sev-
gisi.
muhafaza etmek:
korumak.
muhalif:
zıt, karşıt.
muvaffak:
beceren, neticeye
varan, sonuç alan.
muvazene:
denge.
mükemmel:
kemal bulmuş,
kâmil, eksiksiz, tam.
münasebet:
uygunluk.
müraat:
uyma, saygı göster-
me.
nâime:
uyuyan.
nevamis-i fıtrat:
yaratılış ka-
nunları.
nispet:
kıyaslama, kıyas, ölçü,
oran.
nispeten:
nispet olarak, nis-
petle, kıyaslayarak, öncekine
göre, bir dereceye kadar.
nokta:
konu, konu ile ilgili
önemli bölüm.
sahra-i vesîa:
çok geniş çöl.
secaya-i samiye:
yüksek ve
kıymetli seciyeler, hususiyet-
ler, vasıflar.
seciye-i hamiyet:
insanda bu-
lunan din, millet, bayrak, va-
tan gibi mukaddes değerler ile
kendi aile ve yakınlarını koru-
ma konusunda gayretli olma
karakteri.
şems-i hakikat:
gerçek güneş;
‹slâmiyet.
temaşa:
bakma, seyretme.
terakkiyat:
ilerlemeler, geliş-
meler.
tevfik:
başarı, muvaffakıyet.
tevfiksizlik:
başarısızlık, mu-
vaffak olamama.
uhuvvet-i insaniye:
insanlık
sevgisi, insanları sevme.
zeyl:
ek, ilâve.
ziya-i şulefeşan:
ışık yayan,
ışık saçan, aydınlatan, parlatan
ışık.
Ş
uaaT
-
ı
m
arifeTü
’
n
-n
eBî
| 536 |
Eski said dönEmi EsErlEri