Eski Saîd Dönemi Eserleri - page 535

a’mak-ı kulûba nüfuz ve erakk-ı hissiyatı tehyiç ve şükû-
femisal olan istidadatı inkişaf ettirmek ve kâmine ve nâi-
me olan seciyeleri ikaz ve tembih.. ve cevher-i insaniye-
ti feverana getirmek.. ve kıymet-i natıkıyeti izhar etmek
şua-ı hakikatin hassasıdır... evet, kasavet-i mücesseme-
nin misal-i müşahhası olan ve’d-i benat
(HaşİYe)
gibi umur-
lardan kalblerini taskil; ve rikkat ve letafetin lem’ası olan
hayvanata merhamet, hatta karıncaya şefkat gibi umur
ile tezyin etmesi öyle bir inkılâb-ı azîmdir. Hususan öyle
akvam-ı bedevîde –ki, hiçbir kanun-i tabiiyeye tevfik
olmadığından– harikulâde olduğu musaddakgerde-i er-
bab-ı basirettir.
İslâmiyet’inden bir saat evvel ömer, İslâmiyet’inden
sonra ömer ile muvazene edilse, bir hurma çekirdeği-bir
meyvedar hurma ağacı nispeti nazara çarpar. Vahşî bir
bedevî, sahradan gelir, kelime-i Şahadetten sonra mu-
habbet-i nebevînin iksiriyle birdenbire başkalaşır, kendi
kendine benzemez; başka kavme gider, muallim-i hik-
met olurdu.
Beşincisi:
“nokta”yı dinle. İşte:
tarih-i âlem şahadet eder ki, dâhî odur, umumda bir
veya iki hissin ve seciyenin ve istidadın inkişafına ve ika-
zına ve feverana getirmesine muvaffak olsun. zira öyle
bir hiss-i nâim, ikaz edilmezse, sa’yi hebaen gider ve mu-
vakkat olur.
kasavet-i mücesseme:
cisimleş-
miş, somut hale gelmiş kalb katılı-
ğı; vicdansızlık.
kelime-i şahadet:
şahadet keli-
mesi, şahadet ifadesini hülâsa
eden eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve
eşhedü enne Muhammeden ab-
duhu ve Resuluh cümlesi.
kıymet-i natıkıyet:
düşünüp söy-
lemenin kıymeti, değeri.
lem’a:
parıltı.
letafet:
lâtiflik, hoşluk, incelik.
merhamet:
acımak, şefkat göster-
mek.
meyvedar:
meyve veren.
misal-i müşahhas:
bilinen bir ör-
nek.
muallim-i hikmet:
gizli hakikatle-
ri, hikmetleri öğreten.
muhabbet-i nebevî:
peygamber
sevgisi.
musaddakgerde-i erbab-ı basi-
ret:
basiret sahipleri tarafından
doğrulanmış, gerçekliği kabul edil-
miş, onaylanmış tasdikli.
muvaffak:
beceren, neticeye va-
ran, sonuç alan.
muvakkat:
geçici.
muvazene:
karşılaştırma.
nâime:
uyuyan, uykuda bulunan.
nazar:
bakış.
nispet:
bağlılık, ilgi, bağ, münase-
bet.
nüfuz:
işleme.
rikkat:
merhamet, acıma, başka-
larının düştüğü durumdan dolayı
müteessir olma hasleti.
sa’y:
gayret, çalışma, emek.
sahra:
büyük çöl, geniş saha, kır,
ova.
seciye:
iyi huy, karakter.
şahadet:
şahit olma, şahitlik.
şefkat:
acıma.
şua-i hakikat:
gerçeğin ışığı, nuru.
şükûfemisal:
çiçek gibi, gonca gi-
bi.
tarih-i âlem:
dünya tarihi.
taskil:
cilâ vurma, cilâlama.
tehyiç:
coşturma, ayağa kaldırma,
heyecanlandırma.
tembih:
hatırlatma, ihtar.
tevfik uygun.
tezyin etmek:
süslemek, ziynet-
lendirmek.
umum:
bütün, genel.
umur:
işler, hususlar.
vahşî:
yabanî.
ve’d-i benat:
‹slâmiyetten önceki
cahiliye döneminde kızların diri di-
ri gömülmesi.
zira:
çünkü.
akvam-ı bedevî:
medenî ol-
mayan toplumlar, kavimler.
a’mak-ı kulûb:
kalblerin de-
rinlikleri.
bedevî:
göçebe; çölde yaşa-
yan.
cevher-i insaniyet:
insan ol-
manın özü, mayası, esası.
dâhî:
son derece zeki, anlayış-
lı, deha sahibi.
defnetmek:
gömmek.
erakk-ı hissiyat:
duyguların
en inceleri, gizli hisler, ince
duygular.
evvel:
önce.
feveran:
çıkma, fışkırma.
feverana getirmek:
coştur-
mak, galeyana getirmek.
harikulâde:
olağanüstü.
hassa:
özellik.
haşiye:
dipnot.
hebaen:
boşu boşuna.
his:
duygu.
hiss-i nâim:
uykuda, uyuyan
duygu.
hususan:
özellikle.
ikaz etmek:
uyarmak.
ikaz:
dikkat çekme, uyarma,
uyandırma.
ikaz:
uyarma, uyandırma.
iksir:
şurup şeklinde hazırlan-
mış etkili ilaç.
inkılâb-ı azîm:
büyük değişik-
lik.
inkişaf:
ortaya çıkma, keşfo-
lunma.
istidadat:
kabiliyetler, yete-
nekler.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
izhar etmek:
açığa vurmak,
göstermek.
kâmine:
gizli, saklı, belirsiz;
potansiyel.
kanun-i tabiiye:
tabiî, fıtrî ka-
nun, doğal yasa.
HaşİYe:
kızını diri olarak defnetmek.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 535 |
Ş
uaaT
-
ı
m
arifeTü
n
-n
eBî
1...,525,526,527,528,529,530,531,532,533,534 536,537,538,539,540,541,542,543,544,545,...790
Powered by FlippingBook