Şu nüktelere binaen deriz ki: resul-i ekrem’in
(AsM)
malûm olan ümmiyetiyle beraber güya gayr-i mukayyet
olan ruh-i cevvale ile tayy-ı zaman ederek mazinin
a’mak-ı hafâsına girerek, hazır ve bizzat görmüş ve gö-
rüyor gibi enbiya-i salifenin ahvallerini ve esrarlarını teş-
rih etmesiyle bütün enzar-ı âleme karşı öyle bir dava-i
azîmede –ki, bütün ezkiya-i âlemin nazarlarını dikkate
celbeder– bilâperva ve nihayet vüsuk ile müddeasına mu-
kaddime olarak o esrar ve ahvalin ukde-i hayatiyeleri
hükmünde olan esaslarını zikretmekle beraber, kütüb-i
salifenin ittifak noktalarında musaddık ve ihtilâf noktala-
rında musahhih olarak kasas ve ahval-i enbiyayı ve üme-
mi bize hikâyet etmesi, sıdk ve nübüvvetini intaç eder.
p
¥É n
ªr
Yn
G ?/
a o
¬ n
Mh o
Q n
ô s
«° n
S n
h ¢ p
ü° n
ü p
ër
? p
d ¢ n
ü° n
ün
?r
dG p
¬ r
«n
?n
Y ¢ s
ün
b …/
òs
dGn
h
r
ø p
e n
QG n
ô r
°Sn
’r
G o
¬n
d n
? n
°û n
µ
n
a p
? n
Ñ`r
?n
à° r
ù o
ªr
dG p
? p
gGn
ƒn
°T »/
a n
hÀ/
VÉ n
ªr
dG
p
¬ r
«n
? n
Y ¢ n
ùs
d n
óo
j r
¿n
G r
ø p
e t
¥n
On
G n
OÉn
? s
ædG o
? n
ôn
¶n
f s
¿ p
G p
äÉ n
© p
bG n
ƒr
dG É n
jG n
h n
R
(1)
¢ p
SÉ s
ædG n
¤ n
Y ¢ n
ù u
dn
ó o
j r
¿n
G r
ø p
e » '
ær
Yn
G s
? n
ër
dG o
¬n
µn
?° r
ù n
e n
h
evet, onun nur-i nazarına hayal kendini hakikat gös-
teremez ve hak olan mesleği telbisten müstağnidir.
DÖRDÜNCÜ ŞUA:
Asr-ı Saadete müracaat
.
Yani, zaman-ı hâlin, yani Asr-ı saadetin sahifesinde
dört nükte, bir noktayı nazar-ı dikkate almak gerektir.
Birincisi:
küçük bir âdet, küçük bir kavimde veya
zayıf bir haslet, kalil bir taifede büyük bir hâkimin büyük
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
ezkiya-i âlem:
dünyanın zekileri,
anlayışlı kimseleri, keskin zekâlıla-
rı.
gayr-i mukayyet:
kayıt altına
alınmamış.
güya:
sanki, sözde.
hak:
doğru.
hâkim:
hükmedici.
haslet:
güzel huy, iyi özellik.
hazır:
göz önünde olan.
hükmünde:
değerinde.
ihtilâf:
anlaşmazlık, uyuşmazlık,
karışıklık, ikilik.
intaç etmek:
netice vermek.
ittifak:
birleşme, fikir birliği etme.
kalil:
az.
kasas:
hikâyeler, kıssalar.
kavim:
aralarında dil, âdet, örf,
kültür birliği olan insan topluluğu.
kütüb-i salife:
önceden indirilen
kitaplar; Kur’ân’dan önceki kutsal
kitaplar (Tevrat, Zebur, ‹ncil).
malûm:
bilinen.
mazi:
geçmiş zaman.
meslek:
yol, gidiş; tutulan yol.
mukaddime:
başlangıç.
musaddık:
tasdik eden, gerçekliği-
ni doğrulayan.
musahhih:
tashih eden, tashihçi,
yanlışları düzelten.
müddea:
iddia olunan, iddia edi-
len şey.
müracaat:
başvurma; geri dönme.
müstağni:
ihtiyacı olmayan.
nazar:
bakış.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bakış.
nihayet:
son derece.
nokta:
konu, husus.
nur-i nazar:
bakış nuru, göz nuru.
nübüvvet:
nebîlik, peygamberlik,
Allah’ın elçiliği, peygamberlik hâl
ve şanı.
nükte:
ince ve derin anlam.
resul-i Ekrem:
çok cömert, kerîm
olan peygamber, Hz. Muhammed
(
ASM
).
ruh-i cevval:
daim, hareket hâlin-
de olan ruh.
sıdk:
samimîlik, doğru sözlülük;
bağlılık.
taife:
topluluk.
tayy-ı zaman etmek:
uzun bir za-
manı pek kısa olarak yaşamak.
telbis:
doğrucu gözükerek aldat-
ma; hile, oyun.
teşrih etmek:
bir meseleyi iyice
araştırıp ortaya çıkarmak, şerh et-
mek, açmak.
ukde-i hayatiye:
hayat düğümü.
ümem:
ümmetler.
ümmiyet:
okuma yazma bilme-
mek.
vüsuk:
inanma, güvenme; sağ-
lamlık.
zaman-ı hâl:
o zamanın durumu.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
âdet:
alışkanlık.
ahval:
hâller, durumlar.
ahval-i enbiya:
peygamberle-
rin durumları, davranışları.
a’mak-ı hafâ:
gizli derinlikler,
görünmeyen derinlikler, gizlili-
ğin derinlikleri.
asr-ı saadet:
Peygamberimiz
Hz. Muhammed’in (
ASM
) pey-
gamber olarak dünyada bu-
lunduğu devir.
bilâperva:
korkusuzca, çekin-
meden.
binaen:
… den dolayı, nede-
niyle.
bizzat:
kendisi, kendi, şahsen.
celbetmek:
çekmek, getir-
mek.
dava-i azîme:
büyük dava.
enbiya-i salife:
daha önce
gönderilen peygamberler.
enzar-ı âlem:
dünyanın naza-
rı.
esas:
asıl, temel, dip, kök.
Eski said dönEmi EsErlEri
| 533 |
Ş
uaaT
-
ı
m
arifeTü
’
n
-n
eBî
1.
Kıssadan hisse alınması için ona bu kıssaları anlatan, ruhunu geçmiş zamanın derinliklerin-
de ve gelecek zamanın yüksek tepelerinde gezdiren ve cereyan eden olayların karanlık
köşelerindeki bilinmeyen sırları ortaya çıkarıp gösterene yemin olsun ki, onun (Peygamber
aleyhissalâtü vesselâmın) keskin olan gözü kendisini aldatmayacak kadar dikkatli ve onun
hak olan mesleği de insanları aldatmaktan uzaktır.